Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.7
Tuba ÇİFTÇİ
Tuba ÇİFTÇİ
@Tuba_ciftci
A. Ü ilahiyat
Din felsefesi
112 okur puanı
Haziran 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Müjdat Ataman eline merceği almış, eğitim sistemimize, çocuğun iç dünyasına, veliye, öğretmene ve öğrenciye ayrı ayrı incelemelerde bulunmuş.
Okullarımızdaki eğitim sistemi Malesef ki içler acısı. Buna bir de artık popülerite eklenince zaten var olmayan eğitim, mış gibi miş gibi bir yapıya veriliyor.
İlkokul döneminde unuttuğumuz şey onların hala oyun çağında olması. Gecen sene tüm gününü oyuna ayıran çocuk bir sene sonraa yoğun bir akademik yaşantının ortasında kalıyor. Okul bir yandan ailenin baskısı bir yandan ödevler bir yandan açmayan gülü soldurmaya yelteniyoruz.
Öğrenilenler unutuluyor ama hisler hep baki. Çarpmayı bu sene öğrenememiş olabilir ama ona öğretim süreci hep aklında kalacak. Yetersizlik duygusu, utanç duygusu çocuğu dibe çekmeye yeter.
Sanata eğilim, müziğe, resime, heykele eğilim ve özendirmeler baskın okul hayatından bir nebze uzaklaştırıp rahatlatacaktır.
Eğer bir eğitimci veya ebeveyn iseniz mutlaka alın okuyun. Belki bakışlarımız bir nebze olsun rahatlar.
MUH-TE-ŞEM
Kitabın tanıtım filmini gece izleyip, hayalet görüntüsünden etkilenip tüm ışıkları açık uyumuş olmak ve kitabın okunma süresini bi miktar ertelemiş olmak bu yaşta hayaletlerden korktuğum anlamına gelmiyor tabiki de.
Neyse ki ve de iyi ki sonunda bunu yenip okumuşum. Baştan sonra sürükleyici, tempolu, akıcı bir kurgu. Merak ve heyecan tüm kitap boyunca kendini koruyor.
Gerçekten 2020 yılında okuduğum kitaplar arasında en iyilerinden bir tanesi! Tereddütsüz tavsiye edebileceğim bir kitap.
Cydonia Marsta bir bölgenin adı. Bu bölge olası tüm kurgulara açık aslında sadece bu bölge değil Marsın tamamı esrarengizliğini koruyor. Bu kitap da bu bölgeye gerçekleşen keşif seyehatlerinden Viking-1 den, ne aradıklarından ama aslında ne dediklerinden bahsediyor. Astronomi ilgi alanım olduğu için buraları çok büyük bir heyecanla okudum çünkü Mars gerçekten su yolları ile insan yüzünü andıran yapıları ile bulunan değişik alaşımları ile çözülmeyi bekleyen bir muamma. Bu kitapta tüm bunlara da değinilmiş güzel bir senaryo içinde.
Hayalet kurgusu ise ucu bambaşka yere dayanan bir bilim kurgu serüveni olarak kitabın bir başka bölümünde devam ediyor. Sonunu merakle beklediğim okudukça heyecanın daha çok arttığı bir sarmal kurgu!
Uzay, zamanda yolculuk, bir takım mitolojik hikayeler, sosyal olaylara ilişkin pasajlar, şiirler, alıntılar, hikayeler dolu dolu gecen bir okuma oldu benim için.
Kesinlikle tavsiye listemde.
Zweig'ın kalemini öyle özlemişim ki kitap aktı gitti. Ah kelimelerim boğazımda düğüm düğüm. Clarıssa ile hayatını mı birleştirdin ki onu da yarım bırakıp gittin Stefan.
Eğer bu kitabı sen tamamlamış olsaydın savaş konulu en kült eserler arasına girecek bir kitap olacakmış. Karakter analizleri, psikolojilerini işleyişleri öyle güzel harmanlanmış ki yazılan korkuyu, acıyı, ızdırabı, ikilemi birebir hissedebiliyorsunuz.
Clarıssa disiplinli, mükemmeliyetçi ve mesleğine aşık bir askerin kızı. Yanlış yapma gibi bir lüksü olmayan, babasının sevgisine her daim aç ve kendi kararlarını veremeyen bir kız çocuğu. Tabi bir süre sonra işler değişiyor babası görevden alınıyor ve Clarıssa hayatını kurmak zorunda kalıyor. Bu arada bir Fransıza aşık olup hamile kalıyor. Kalıyor kalmasına fakat bu sırada savaş başlayınca ayrı düşüyorlar. Artık bundan sonrası Clarıssa için hep bir ikilem...
İntihar etmeseydin nasıl bir kitap olacaktı acaba? Clarıssa'ya ne olacaktı. Bebeğine, Fransıza, eşine ne olacaktı? Kendin gibi Clarıssa'yı da yarım bıraktın.
Mutlaka okuyun. Mutlaka.
Okur Takip Önerileri
Notre Dame katedrali gecen sene yanınca bu romanı tekrar okumaya karar vermiştim . Kitabı ilk okuduktan sonra görmeyi çok istemiştim. Yangın da çıkınca çok üzülmüş o dumanların içinde Esmeralda'yı Quasimodo'tu tekrar görmüş, Frollo'yu gözümde canlandırmış, çıkan onca asparagas ve saçma söylentileri okumamış, oh be diyen çoğunluğu anlayamamış ve dahası anlamak istememiş olarak kitabı tekrar elime aldım ve alıntı defterim yine her bir satırı ile doldu.
Sınavlarım, kurslarım, oğlumun meşguliyeti ile sosyal platformlara kitapla alakalı yorum ve alıntılarımı çok atamasam da tekrar tekrar kitabın içinde yaşadım.
Bu kitaba hayranlığım bitmeyecek. İçimde bi yerde yer etmiş bir kitap benim için. Mutlaka ama mutlaka bu eserle tanışması lazım herkesin.
Kitap 200 250 sayfalardan sonra başlıyor. İlk sayfalar Hugo ile gezelim görelim tadında ilerlerken daha sonra olay örgüsü başlayıveriyor. Ben gezi yazılarını, betimlemeleri okumayı sevdiğimden sıkılmadım ama çoğu kişi ilk sayfalarda sıkılıyor pes etmeden devam edince Hugo'nun hayal dünyasının odalarında geziyorsunuz.
Hugo'yu okuyup hayran kalmayan kimse yoktur diye düşünüyorum.
Okuduğum çocuk gelişim ve psikolojisi kitaplar arasında en iyilerinden biri idi. Öneri isteyen olursa direk bu kitabın ismini verebilirim ilk etapta. O kadar beğendim ve duygularıma tercumann oldu ki. Çünkü toplumdaki bu ayrım beni gerçekten üzüyor. Bir oğlum olduğu için daha bir farklı hisle okudum sanırım.
Özellikle oğlu olan ebeveynlerin daha sonra öğretmenlerin mutlaka okuması gereken bir kitap. Oğlanların duygusal yaşamına mercek tutup, geleneksel olan ile olması gerekenin ayrıştırıyor.
Oğlanların hareketli fıtri yapısından tutup ergenlik dönemlerindeki duygusal kopuşları, bağımsızlık savaşları, neler yapmamız gerektiği ve ne beklememiz gerektiğini harika bir sohbet havasında okuyoruz.
Oğluma ve diğer oğlan çocuklarına bakış açımı değiştiren güzelleştiren bir deneyim oldu benim için. Bir oğlunuz mu var veya bir oğlan çocuğuna mı bakıyorsunuz veya öğretmen misiniz?
Alın ve okuyun. Net.
En sevdiğim satırlar sanırım oğlan çocuklarının hareketli ve dürtüsel oldupu ve bunu kabul etmemiz yönündeki satırlardı. 16 aylık oğlumun peşinde koşmaktan bitap düşüp onun hala atom karında gibi duvarlara tırmanıyor olması fıtrasal özellik değil de nedir.?
Her şeyin başı sevgi. Kız oğlan ayırt etmeden tüm farklılıklara kucak açarak sevmek. Çocuklardan bunu esirgememek.
Bir akşamüstü, Hindistan’da akıllara durgunluk veren bir olay yaşanır. Sıradan bir adam gölgesini kaybeder ve bu olay tüm dünyaya yayılmaya başlar. Gölgelerini kaybedenler yepyeni güçlere kavuşsalar da bunun karşılığında ciddi bir bedel ödemek zorundadırlar: Bütün hatıralarını kaybetmek.
Post-apokaliptik tür severlerin seveceği bir kitap. Hindistan’da başlayıp hint mistisizmi ile bağdaşıyor. Zombi ve salgın hastalık fikri ile dünyanın sonunu getiren fikirlerden farklı, karakter analizi ve psikolojisini yansıtan çok karakterli bir eser. Gölgelerini kaybeden insanlar önce bazı hatıraları daha sonra yaşamsal fonksiyonlarını unuturlar, öyle ki yemek yemeyi ve nefes almasını unutanlar da vardır.
Farklı karakterlerin ayrı ayrı yaşam mücadeleleri, yağmalanmış şehirler, ayrışan insanlar ve savaşları, kaçışlar, aldanışlar. Dallı budaklı çok fazla konu ve karaktere sahip.
Kitabın sonu açık gibi geldi bana ikincisi gelir mi bilemem. Ama bu kitapta bazı şeylerin nedenlerini okuyamıyoruz, havada kalıyor.
Kurgusal olarak beğendiğim fakat akıcı olarak eksik bulduğum bir kitap. Bana göre çok fazla detay vardı ve olayların gidişatı yavaş ilerliyordu. Öyle ki kurguyu beğenip sonunu merak etmiş olmama rağmen kitabın ortalarında sıkıldım. Fakat merak içgüdüsü bu kitabı bana bitirtti.
Kıyamet senaryolarını, gerilim romanlarını ve bütün mümkün dünyaları sevenlerin seveceği bir kitap.
Nasıl karanlık ve ürkütücü bir dünyanın içine girdim. Koridorlarında dolaştım. Araba sesini duyduğumda Laydydi ile koşup çukura girdim ve kendimi albino akreplerin merhametine bıraktım.
Kadınlar ormanı, tam ismi ile müsemma bir eser. Erkek hegomonyası altında yaşayan bir grup kadının yaşamını, uyuşturucu baronları tarafından kaçırılışını metres yapılışları, işkenceleri, ve tabi ki güzel olmanın kadın olmanın suç olması. Korkulacak birşey olması. Her doğumda erkek olsun diye dua etmek... Çünkü kadınsan ve hele ki bir de güzel bir kadınsan arabanın gelip seni alması an meselesi.
Çok çok ürkütücü bir dünya. Okurken bana tanıdık gelen duygular tattım. Mesela Ülkemiz coğrafyasında da tek gezemiyor, sürekli arkamızı kolluyor, saatlerimizin ve giydiklerimizin hesabı soruluyor, her an kötü şey olabilir hissiyatı ile dolaşıyor.. Vb örnekleri çoğaltabilirim.
Nitekim bu 1000k gibi nadide bir programda bile kadın olmanın ağırlığını tadıyor, format dışı insanların takibine takılabiliyorsunuz. Çünkü erkek hegomonyası bunu gerektirir!
Her neyse kitap gerçekten okunası bir kitap. Sadece bazı yerlerde belirsizlikler vardı. Karakterlerin bazen neyi neden yaptığını bilmiyoruz, olası sonucların nedenlerini göremiyoruz. Bu soru işare oluştursa da genel olarak etkileyici bir eser.
Mısır, tarihiyle, kültürüyle, inanışı ve gizemi ile merakamı celb eden bir yer. Gerek Tanrılara yüklediği anlamlar, gerek firavunlar, gerek ilginç buluntular olsun bana hep çözülmesi asla bitmeyecek olan bir yer gibi geliyor. Elinizi nereye atsanız buzdağı!
Bu kitabı da bu ilgim dolayısıyla aldım. Kitap, genel olarak İsis ve Osiris tanrılarının efsanesinden bahsederken, piramitlerin yapımına, yapımındaki efsanelere, tapınaklara firavunlara genel olarak değiniyor. Mısır mitolojisinin ve efsanelerininin hikaye tadında anlatıldığı hoş bir kitap.
Mitoloji okurken genelde 'koca koca tanrılar düştükleri duruma bak' hissine kapılsam da halkın korkularını, umutlarını ele veriyor.
İlgilileri için tam bir başlangıç eseri diyebiliriz.
Serinin ilk kitabı olan Su'yu okumadan ikinci kitaba başlamış olup, hayranlıkla okuduğum bir kitap oldu. Yazarın bilgi birikimine gıpta ettim diyebilirim. Romanda kadim geleneğimizi öyle güzel işlemiş ki kitabı okurken içinizde bir araştırma dürtüsü hasıl oluyor. Ayrıca sosyal ve siyasal olaylara yapılan göndermeler yerinde ve düşündürücü olmuş. Olması gereken ile olmaması gerekeni okuduğumuz, bakışlarımızı tekrar toprağa ve doğaya yönelten aksiyon dolu bir roman.
Çorumda geçiyor olması benim için ayrı heyecan vericiydi kitapta bahsi gecen yerleri tek tek gezmiş olmam, o tarihi yerleri gezerken kapıldığım hisleri diri tuttu.
Ah ne yazık ki kitabı okurken kapıldığım bir başka his de vardı ki o da daraltı ydı. Kitabı çok sevmiş fazlaca bilgi içerikli alıntıları kaydetmiş araştırmak istediğim yerleri not etmiş ve kitabı özümsemişken kitabı elime aldığımdaki o daraltıdan kurtulamamış olmamı herhangi birşeye yoramıyordum. Ta ki kitabın sonunda yazarın kitabı yazarken annesini kaybetmiş olmasını okuyana kadar. Sanırım yazarın derin üzüntüsü kitabın ruhuna da ilmek ilmek işlenmiş. Ruhu şad olsun anneciğin.
Derken kitap kesinlikle tavsiye listeme girmiş bulunmakta.
Bu kitabı ikinci kez okuyuşum. Taşkın Tuna, ile tanışıklığım on yıl önce "Oku ama Neyi" kitabı ile başladı daha sonra tek tek tüm kitaplarını edindim. Şuan popüler bilim alanında bunca kitaba sahip olmamın failidir.
Ol Dedi Oldu kitabı benim için çok özel. Aleme karşı hayranlığımı ilk kazandığım kitap ki daha sonra devamı geldi.
Bu ara popüler bilim alanındaki kitaplarımı çift dikiş yapmak üzere tekrar elime aldım. Amacım konuları özet olarak yazıya tekrar aktarmak.
Makro alem, mikro alem, gezegenler, gezegenler arası yolculuk, atomlar arası yolculuk. Herşey ancak bu kadar basit dille ve bu kadar hayranlık uyandırılarak anlatılabilirdi.
Hayret etmeyi, alemi, bir bitkinin damarlarında gezinip oradan kuasarlara sıçramayı, evrenin tüm özetini bir araca binip yeri göğü beraber gezmeyi ve gezerken de unuttuğumuz hayret ve şaşkınlık yetisini tekrar kazanmayı dileyenlere mutlaka öneririm.
Bununla beraber kitapta yazarın dini yönü baskın. Teolojik olarak etkin.
Merhabalar,
Duvar ve Adam, Sercan Leylek'in kaleminden daha doğrusu bir gece vakti duvarın önünden geçerken duyduğu su sesinden filizlenip, köklerinin ta antik Mısır'a uzandığı ordan Nazi Almanyası'nda dallandığı günümüzde yeşerdiği fikir nüvesi diyebiliriz.
Kitap aslında yazarın sonsözünde de belirttiği gibi önce kısa senaryo olarak yazılıp
İncelemeye sanırım kitabın kendi cümlesi olan ; 'öğretmenler öğretmiyor, yöneticiler yönetmiyor, öğrenciler öğrenmiyor' cümlesi ile başlayacağım.
En dahisinin dahi köreldiği eğitim sisteminin yanlışlıkları üzerine bolca duran Selman Khan, bu kitabında Khan Akademi'yi nasıl kurduğundan başlayıp, yanlışlıklar üzerinde durup hayalindeki ve olması gereken eğitim sistemini anlatıyor.
Alışılmış olan normaldir diyen yazar, geleneksel alışkanlıklarımızın geçmişte yararlı olduğu şimdi ise yenileyip çağa uymak zorunda olunduğunu dile getiriyor.
Kitabın her cümlesi altın niteliğinde. Evet, doğru olan şu ki evlerde okullarda geleceğin çağa yön veren insanları değil işçileri yetişiyor. Akılları köreliyor, hayal güçleri eriyor.
Şuan eğitimde uygulanan Prusya modelinin 1840'lı yıllarda ABD'de uygulanmaya başlaması ve amacının sadık vatandaşlar yetiştirmek olduğunu söyleyen yazar bu modelin hayatımızdaki diğer alanlar gibi değiştirilmesi gerektiğini dile getiriyor.
Kitap, eğitim alanında okuduğum en iyi kitaptı. Yöneticiler, öğretmenler, veliler tarafından okunup derinlemesine düşünülmesi gereken cümlelerle dolu.
Düşüncelerimin hepsini yazsam sayfalar sürebilir. Selman Khan tam bir nokta atışı yapmış.
Otizmli Todd'un düşüncelerini ve hayatını kaleme döken yazar, kitabında otizm belirtilerini yazıya ustaca dökmüş diyebilirim. Fakat tamamen düz okuyup çok da etkilenmediğim bir kitap oldu benim için malesef.
Kitabı yazarken yazarın duygu yoğunluğu ile yazıp, yazmadığını, bilemiyorum fakat duygu ve kurgu yönünden zayıf buldum.
Buna nazaran okurken aklımdan genelde geçirdiğim bir düşünce var, bu tarzda geçmişte okuduğum kitaplardan da pay biçerek ve tabi ki biraz da yaşamsal düzlemde edindiğimiz tecrübelere dayanarak şaşırdığım bir şey var ki o da ; bakıma muhtaç insanlara kötü davranmak, alay etmek nasıl bir vicdan yoksunluğudur? Anlayamadığım, tahayyül edemediğim birşey ki etmek de istemem. Bunları okumak kötü iken yaşamak...
Tavsiye edebileceğim bir kitap olamadı Malesef.
Kitap daha çok Türkiye'nin din ile ilgili sorunlarına çözüm arayışları mahiyetinde yazılmış makalelerden oluşan bir kitap. Osmanlı'dan, meşruiyetten, Cumhuriyet döneminden bu yana değişen dini değerler tek tek incelenmiş. Aslında ön okuma yaptım diyebilirim bu okumama çünkü kitabı tekrar elime alıp ince ince irdelemek yazmak istiyorum. Entelektüel birikime sahip bir kitap bana göre.
Aslında din toplumların kaderini belirleyen onlara şekil veren bir olgu bana göre. Çünkü gerçekten Tanrı anlayışı çarpık olan toplumun hiç birşeyi düz olmuyor.
Hasan Onat da işte bu gerçekten yola çıkarak mevcut problemlerimiz olan, mezhepçilik, taklitlik, körü körüne inanma, laiklik, tarikatçılık gerçekleriyle yüzleşip çözüm arayışlarına girmiş. Akılla yoğrulmuş yeni bir uygarlığın, anlayışın kolektif bilincin oluşması için kaleme nakşetmiş.
Önemli bilgiler zira 'sizden uygar bir toplum olmaz' diye bilinçaltımıza işlenen koca puntolu ithamlar karşısında durulabilinsin.
Aslında ülkemizde dinin tartışılıyor olabilmesi de bir sağlık belirtisidir diyen yazar, diğer yandan bunun bilimsel ve gerçekten bilenler tarafından yapılması gerektiğini de savunurak din ile ilgili tüm çıkmazları masaya koyup tartışmaya ve çözüme ulaşmaya kapı aralamış diyebiliriz.
Daha önce okuduğum bir Macbeth ağırlığında olmasa da keyifli bir oyundu. Aegenon'un kayıp ikizleri ile onların kayıp ikiz hizmetlileri arasında geçen, yanılgılar üzerine kurulu keyifli bir olay örgüsü.
İşler bir anda sarpa sarar, kim kimdi herkes ve okuyucu da şaşırırken olaylar ilmek ilmek çözülür.
Uzun soluklu kitaplarınız arasına katabileceğiniz eğlenceli bir oyun.
