Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ze.

Ze.
@Zxxx_
Acıya Dair
Bir kadın dedi ki sonra, acıdan bahset bize! Şöyle cevapladı: Acı, algımızı kapayan kabuğun kırılmasıdır. Meyvenin içinin ortaya çıkması için kabuğunun kırılması gibi tıpkı, siz de acıyla tanışmalısınız. Ve hayatınızdaki mucizelere duyduğunuz şaşkınlığı koruyabilirseniz şayet, neşe kadar mucizevi gelecektir acı da size; Tarlalarınızdan geçip giden mevsimler gibi, kalbinizin de mevsimleri olduğunu kabul edin! Kederinizin kışlarını huzurla seyredebilirsiniz böylece. Acılarınızın çoğu Kendi seçimlerinizdir. İçinizdeki doktorun hasta benliğini iyileştirmek için kullandığı keskin ilaçtır acı. O halde güvenin o doktora ve ses etmeden, gönül rahatlığıyla için ilacı! Çünkü ağır ve acı da olsa, Görülmez'in naif eli yol gösterir ona. Ve dudaklarınızı yaksa da getirdiği çanak, Çömlekçinin kendi kutsal gözyaşlarıyla ıslattığı çamurdan yapılmıştır.
Sayfa 37
Reklam
Giysilere Dair
Giysilerden bahset bize! dedi dokumacı sonra. Şöyle cevapladı o da: Giysileriniz güzelliğinizin büyük bir bölümünü örtse de çirkinliğinizi saklamaz. Mahremiyettir giysilerde aradığınız fakat, koşum ile boyunduruk bulursunuz ancak. Keşke giysilerinizden çok, teniniz karşılasaydı güneşi, rüzgârı. Zira hayatın nefesi güneşte, eli rüzgardadır. 'Kuzeydir üstümüzdeki giysileri ören' der bazılarınız. Derim ki ben de, Kuzey rüzgârıdır, evet, Fakat onun tezgâhı utanç, ilmekleri ise kas tellerinden. Ve işi bittiğinde güler ormanın içinde. Unutmayın ki namus, ahlaksız göze karşı kullanılan kalkandır. Ve o ahlaksız göz ortadan kalktığında nedir namus, zihne vurulan bir pranga, bir artıktan başka? Şunu da unutmayın ayrıca, Toprak hoşlanır çıplak ayaklarınıza dokunmaktan, rüzgâr ise can atar saçlarınızda dolaşmaya.
Sayfa 26
Çocuklara dair
Ve kucağında çocuğuyla bir kadın konuştu, bize çocuklardan bahset! Şöyle dedi: Evlatlarınız sizin evlatlarınız değil! Hayatın kendine duyduğu arzunun meyveleri onlar! Sizle geldiler dünyaya fakat sizden gelmediler, Sizinle olsalar bile size ait değiller! Sevgi verebilirsiniz onlara ama fikirlerinizi değil, Kendi fikirleri vardır zira. Söz geçirebilirsiniz bedenlerine ama ruhlarına değil. Yarının haznesinde yaşar çünkü ruhları, rüyanızda dahi göremezsiniz orayı. Onlar gibi olmayı çok isteyebilirsiniz fakat sizin gibi olmaları için uğraşmayın! Zira ne geriye akar hayat ne de dün ile vakit kaybeder. Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar. Okçu görür ebediyet yolundaki hedefi, Ve uzaklara uçurur oku, yayını eğerek var gücüyle. Kıvançla eğilmeli o okçunun önünde; Çünkü o okçu, dimdik duran yayı da sever, uçup giden oku sevdiğince.
Sayfa 15

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Evliliğe Dair
Tekrar söz aldı Almitra ve şöyle dedi: Peki ya Evlilik, efendim? Şöyle cevapladı bu soruyu: Birlikte doğdunuz ve sonsuza dek birlikte olacaksınız. Ölümün beyaz kanatları günlerinizi döküp saçtığında dahi birlikte olacaksınız. Ve hatta Tanrı'nın ıssız hatırasında bile. Fakat boşluklar da olsun birliktelikte. Ve izin verin aranızda salınsın cennetin rüzgârları. Birbirinizi sevin fakat sevgiden bir pranga kurmayın: Ruhlarınızın arasında gelip giden bir deniz olsun hatta. Birbirinizim kâsesini doldurun ama bir kâseden içmeyin! Ekmeğinizi bölüp verin birbirinize ama aynı somundan yemeyin! Gülün, eğlenin, coşun birlikte, ama yalnız vakitler de tanıyın birbirinize! Sazın telleri de yalnızdır, birlikte aynı ezgi ile titreseler de. Kalplerinizi verin birbirinize, ama emanet etmeyin! Zira yalnızca hayatın eli koruyabilir onları. Yan yana durun, ama dip dibe değil: Tapınağın sütunları bile ayrı durur birbirinden, Ve meşe ile servi büyümezler birbirinin gölgesinde.
Sayfa 14
Laiklik
İlk mecliste laiklik tartışılıyor. Mustafa Kemal Paşa meclis başkanlığı yapıyordu. Meclisteki tanınmış din âlimlerinden biri kürsüye çıkıyor. Ve alaycı bir tavırla söze şöyle başlıyor. - Arkadaşlar bir laikliktir gidiyor, affedersiniz ben bu laikliğin manasını anlamıyorum, anlayamıyorum. Başkanlık kürsüsünde oturan Kemal Paşa dayanamaz ve elin kürsüye vurarak Hocs efendinin sorusunu cevaplandırır. - Adam olmak demektir Hocam! Adam olmak demektir. Bu din âlimi sonra sakalını kestirerek ve bilim adamı olarak çalışmaları ile M. Kemal Paşanın sevgisini ve saygısını kazanacaktır.
Sayfa 142
Reklam
Ben'de insanım
"Vatandaşlarım! Buna rakı derler vakti ile padişahlar gizli içerdi onu, ben açık içiyorum. Sizde benimle beraber içiyorsunuz,karşılıklı içiyoruz. Hepimiz eşitiz. Benim için rakı içer, şunu bunu yapar diyorlar. Ben bunların hepsini yaparım. Hepsi doğrudur. Neticede unutmayın ki ben de sizin gibi insanım. Sizinkinden fazla değildir yaptıklarım."
Sayfa 129
Atatürk Ezan Sesini Çok Severdi
Bir bayram Dolmabahçe sarayında büyük bir davet verilmişti. Gece geç vakitlere hatta sabaha kadar eğlenildi. Şarkılar söylendi. Atatürk ve tüm davetliler büyük bir keyifle adeta sabahı ettiler. Tam ayrılma vakti geldiğinde güneş hafif hafif doğuyordu. Atatürk güneşin doğuşuna baktıktan sonra manevi kızı Nebile ye dönerek - Hadi Nebile bir sabah ezanı oku dedi. Nebile yakındaki bir sandalyeyi çekti, üzerine çıktı ve müthiş bir sabah ezanı okumaya başladı. Gözlerini kapatarak büyük bir huşu içinde ve yüksek sesle okuduğu bu ezan hepimizi ama özellikle Atatürk'ü çok duygulandırmıştı. Gazi M. Kemal Atatürk Türk ordusunun başkomutanı hıçkırarak ağlıyordu. Atatürk ezanı çok sever; her dinlediğinde duygulanır Tanrı'ya şükredermiş.
Sayfa 66
Padişah Cahil Olmamalı
Bir başka gün Mustafa Kemal Şam'daki alayda bulunan komutanların padişaha sahte raporlar gönderdiklerini, kazanılmadık seferleri yaniuyduruk zaferler kazandıklarını rapor ettiklerini görür. Mustafa Kemal bu düzmece raporları görünce itiraz eder. Komutanın zafer diye nitelendirdiği olayların zaferle esasında hiçbir ilgisinin olmadığını, düşmanın krndiliğinden çekildiğini belirtir. Komutan ise Mustafa Kemal'in güya saflığıyla alay edercesine; - Sen henüz cahilsin. Padişahımızın ne istediğini bilmiyorsun der, gülerek hem de alaycı bir gülüşle Mustafa Kemal komutana karşı vatansever bir asker tavrı ile konuşur. - Ben cahil olabilirim. Ama padişahımız cahil olmamalıdır! Ayrıca sizlerin de neler yaptığını bilmelidir. Daha fazla konuşmak istemez ve oradan ayrılır.
Sayfa 41
Nutuk esasında Moskova'da Stalin tarafından söylenmiştir. Bu nedenle Bursa Nutku Olarak bilinen metin Atatürk'ün olamaz denilmektedir.
Sayfa 16
Atatürk'ün nöbetçi defterinde Nutuk'la ilgili hiçbir kanıt yoktur.Devrin Bursa gazetelerinde bu konuda yayın yapılmamıştır. Nutkun uslüp itibari ile Atatürk'e ait olması imkânsızdır. Atatürk'ün sözleri değiştirilmiş, onun ağzından uydurulmuştur.
Sayfa 16
Reklam
Bursa Nutku Hakkında Kısa Açıklama
Yaver Kılıç Ali, Genel Sekreter Hikmet Bayur, Doç. Dr. Faruk Timurtaş, Atatürk Üniversitesi eski Türk Edebiyatı Asisltanlarından Hüseyin Ayan, Falih Rıfkı Atay, Tekin Erer, ve Dr. Ali Güler v..b gibi araştırmacılara göre Nutuk, Atatürk'e ait değildir. Nutuk, Atatürk'ün nöbetçi defterinde bulunmamaktadır.
Sayfa 15
Bağnazlık ve Uygarlık
Gezdiğim ve gördüğüm her yerde millet, cehalet ve bağnazlığa savaş açmış haldedir. Uygarlık ve yenilik yolunda bir an kaybetmeye onayı yoktur. Paslı beyinlerin bilinçsiz dil uzatmaları, birden, milletin ortak ve müthiş feveranıyla bunalmaktadır. Bunu gözlerimle gördüm.
Sayfa 89
Dinsizlik Değil Maddilik
Gazi Mustafa Kemal Paşa- Hükümet dinsizdir demek, halk topluluğuna hükümete hücum edin demektir. Müştak Bey- Dinsiz demiş Hüseyin Cahit Bey mektubunda bun da çizmiş... Gazi Mustafa Kemal Paşa- Maddî demeli, cismani demeli ve bu kelimeler varken dinsiz dememeli.
Sayfa 83
Çağdaş Olmak ve Kâfirlik
Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu sanısıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın; hoca olmak sarıkla değil, beyinledir.
Sayfa 71
Şeriat, Din Eğitimi ve Aile
Muhterem sanatkârlar, aziz arkadaşlar; bizi yanlış yola yönelten kötüler, bilirsiniz ki, çoğunlukla din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görünüz ki, milleti mahveden, esir eden, yıkıma uğratan kötülükler, hep din kisvesi altındaki küfür ve lanetlenmişlikten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırırlar.
Sayfa 70
İslam Dini, Akıl, Fen ve Bilim
Bizim dinimiz en akla uygun ve en tabiî bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuştur. Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, bilime ve mantığa uyması gerekir. Bizim inimiz, bunlara bütünüyle uygundur.
Sayfa 54
Reklam
"Erzurum Kongresi'ni kaparken"( Atatürk'ün söylev ve demeçleri)
Bu birleştirici kurtuluş toplantımız sona ererken, istekleri gerçekleştren Allah Hazretlerinden doğru yolu göstermesini ve şanlı peygamberimizin, ruhunun bütün üstünlüklerinden, bereketinden bağışlaması dileğiyle , vatan ve milletimize ve sonsuz devletimize mutlu gelecekler dilerim. 7 Ağustos 1919
İslam ve Ruhbanlık, Din Eğitimi
İslam toplumunda kimsenin , bir özel sınıf halinde varlığını korumaya hakkı yoktur. Kendinde böyle bir hak görenler, dini hükümlere uygun davranmış olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin hükümlerini aynı ağırlıkla öğremeye mecburuz. Her birey, dinini diyanetini, imanını öğrenmek için bir yeren muhtaçtır. Orası da okuldur
Sayfa 54
Evliyalara Değil, Mehmetciğe Güvenmek
Yurt toprağını karış karış, kanını akıtarak ve canını vererek savaşan Mehmetciğin hakkını ben evliyalara kaptırmam. Kimileri benim bu davranışıma, halkın inancını inciten yersiz bir davranış gözüyle bakmış olabilirler; ama ben hele yurdun savunmasında güvenilecek gücün evliyaların, yatırların " maneviyatı" olmayacağını hatırlatmayı artık zorunlu bulmuştum.
Sayfa 38
Arapça Öğrenmenin Gereksizliği
Hoca efendi, memleket harp ediyor, bağımsızlığını ve varlığını kurtarmaya çalışıyor. Böyle önemli zamanlarda, Arap dili ile vakit geçirmek, bu gürbüz Türk çocuklarını cepheden alıkoyarak, bu karanlık odalara tıkmak günahtır. Bir dil, bu türlü karanlık odalar içinde öğrenilmez. Dil öğrenmek daha çok bir ortam meselesidir. Akşehir, bir anadolu, bir Türk kasabasıdır. Burada Arapca konuşan kimse yoktur. Onun için, burada öğrenmeye lüzum da yoktur. Çünkü bugün Arapça, artık bilim ve fen dili değildir. Bir memlekette Arapça bilen uzmanlar yetiştirmek, memleket ihtiyacı için yeterlidir. Eğer amaç böyle bir dil uzmanı yetiştirmekse iki tane genç, öğrenim için Mısır'a gönderilir. Cami-ül ezher midir nedir, orada birkaç sene öğrenim yaptırılır, ortam da Arapça olduğu için, bu gençler, Arap dilini bu şekilde kolayca ve daha düzenli olarak öğrenmiş olurlar. Memlekete, yabancı bir dil uzmanı olarak gelirler.
Sayfa 36
A.I.3.4.1.b Çon Taş Katliamı
Sovyetler Birliği coğrafyasında ölümün kol gezdiği, baskı, işkence, sürgün ve hapis cezasının sıradan olaylar haline geldiği 1937-1939 yılları arasında, Kırgızistan'da binlerce insan cezalandırılmıştır. Özellikle Sosyal Turan Partisi üyesi oldukları iddia edilen ve "Türkçü, Turancı, milliyetçi, sistem karşıtı" gibi suçlamalara maruz kalan çok sayıda kişi, ağır cazalara çarptırılmışlardır. Bu katliamlar arasında "Çon Taş Katliamı" olarak adlandırılan bir olay var ki, acısının ve etkisinin hafızalardan silinmesine imkân yoktur.
Sayfa 125
A.l.3. SOVYETLER BİRLİĞİ' NDE
Sovyetler Birliği'nde 1930 ila 1950 yılları arasında birçok halk,topluluk ve kişi bulundukları yerlerden sürülerek ülkenin başka bölgelerinde, zor şartlarda yaşamaya mecbur edilmişlerdir. Bu sürgünler, İlk defa, 1931 tarihinde SSCB Merkezi İdare Komitesi ve Yüksek Sovyet Prezidyumu (YSP) tarafından çıkarılan kararname ile toprak sahibi zengin köylülere uygulanmıştır. 1931'den 1933'e kadar toplam 1.317.000 kişi bulundukları yerden çıkarılmıştır. Sadece 1937-38 yılları arasında Sovyetler Birliğinde 1.500.000 insan, siyasi baskıya maruz kalmıştır. Bunlardan 1.344.500 kişi hüküm giymiş, 681.692 kişi de haksız yere kurşuna dizilmiştir. İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Sovyet devletinin izlediği sürgün politikası sonucunda, toplam olarak 3.332.580 kişi yaşadığı topraklardan çıkarılmıştır. 1948-49 yıllarında bu sayı, ölüm, sürgün cezasınıncezasının kaldırılması gibi sebeplerle 2.275.900 kişiye inmiştir. Tüm SovyetlerSovyetler Birliği'nde resmî rakamlara göre 10 milyon insan feci şekilde öldürülmüştür. Ancak doğrudan ve dolaylı olarak öldürülen insan sayısının bu rakamdan çok fazla, 30-40 milyon arasında olduğu tahmin edilmektedir.
Sayfa 51
Reklam
A.l.2.1 Kıbrıs
24 Aralık 1963'te Kumsal baskını ve 1963 yılı Noelinde Dr.Nihat İlhan'ın ailesinin katliamı gerçekleşir. Bu katliamda, Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alay Doktoru Binbaşı Dr. Nihat İlhan'ın eşi ve üç çocuğu, Dr Nihat İlhan'ın evde bulunmadığı bir sırada, korunmak için sığındıkları banyo küvetinde kurşunlanarak öldürülürler. Savunmasız bir anne ve üç çocuğunun katledildiği bu ev, daha sonra müzeye çevrilmiştir. Bu müzedeki fotoğraflarda, 21 Aralık 1963'te başlayan Rum katliamı sonucu şehit olan kadın, çocuk, genç, ihtiyar, masum sivil insanların olay anında ve yerinde çekilmiş görüntüleri sergilenmektedir. Ayrıca İlhan ailesinin küvette katledilişi ile köyleri ve evleri yakılarak göç etmeye zorlanan Kıbrıslı Türklerin öyküsü yansıtılmaktadır.
Sayfa 42
Türk tarihi bir soykırımla başlar. Çin kaynaklarından öğrenilen bir efsaneye göre,Türklerin atalarıbir savaşta bütünüyle öldürülür,yok edilir. Bu acımasız savaşta,sadece on yaşında bir erkek çocuk sağ kalır. Bir ayağı kesilerek bataklığa atılmış olan bu erkek çocuğu dişi bir kurt bulur ve et getirerek onu besler. Çocuk ergenliğe ulaşınca dişi kurt bu çocukla ilişkiye girer ve gebe kalır. Sonra,komşu ülkenin hanı çocğun yaşadığını öğrenir ve onu öldürmek için tekrar adamlarını gönderir. Gelen kişiler çocuğun yanında bir kurt olduğunu görür ve ikisini birlikte öldürmek isterler. Kurt kaçarak idikut ülkesinin kuzeyindeki dağda bulunan,çevresi oldukça geniş bir mağaraya sığınır. Otlukları,çayırları bol olan bu vadinin çevresi yüksek dağlarla çevrilidir. Kurt burada uyuya kalırve bir süre sonra on oğlan doğurur. Bu on çocuk büyür,başka ellerden kız alırlar. Bu çocukların her birinin soyu bir boy olur. İşte Türklerin soyu bu soykırımdan kurtulan ve dişi bir kurt tarafından beslenen çocuk ile kurttan türeyen nesle dayanır. Kurttan türedikleri için de Türklere Aşna/Aşina veya Asena adı verilmiştir.
Sayfa 19
Avuçlarıma Sığmıyor Yıldızlar
Öyle dalmışım ki bu akşamüstü, Komşu arsadır gözümde gökyüzü. Ben dünyadan bihaber bir çocuğum, Kayıp zıpzıplarımı arıyorum. Koşun çocuklar, koşun komşu kızlar, Avuçlarıma sığmıyor yıldızlar.
Kendimi çiçeklerle ve avizelerle süslü bir masada şimdiye kadar alışmadığım bir tuvaletle, bambaşka saçlar ve çehreyle onun yanında gördüm. Bütün bakışlar üzerimize toplanmıştı. Birdenbire titreyek silkindim: - imkânı yok bunun teyze, diyerek dörtnala aşağı kaçtım.
Sayfa 70
"Aşk, kader ve yaptığımız seçimler hakkındaki Bildiklerimi öğrenmem çok uzun sürdü, dünyanın Pek çok yerini dolaşmam gerekti ama hepsinin Özünü bir anda, bir duvara zincirlenmiş halde İşkence görürken kavradım
Sayfa 1
Sizin Hiç Babanız Öldü Mü? Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü kör oldum Yıkadılar aldılar götürdüler Babamdan ummazdım bunu kör oldum Siz hiç hamama gittiniz mi? Ben gittim lambanın biri söndü Gözümün biri söndü kör oldum Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak Söylemesine maviydi kör oldum Taşlara gelince hamam taşlarına Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi Taşlarda yüzümün yarısını gördüm Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü Yüzümden ummazdım bunu kör oldum Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?
Reklam
Ne gülüyorsun? diye sordu. - Hiç, dedim. Aklıma bir şey geldi... - Ne geldi? - Söylemem... - Haydi nazlanma... Zaten senin ağzında bakla ıslanmaz... Sonunda nasıl olsa söyleyeceksin... - Darılma o halde... Sen hanımlarla tuvalet konuşurken düşündüm ki, Allah seni yanlış yaratmış. Kız olacakmışsın... Ama şimdiki yaşta değil... Şöyle on üç, on dört sularında... - Peki sonra?... - Deminden beri bir karış yeri dikinceye kadar parmağımı delik deşik etmiş olmama göre ben de yirmi, yirmi iki yaşlarında bir erkek... - Ee, sonra?.. - Sonrası ne olacak, Allah'ın emriyle, Peygamber'in kav-liyle seni kendime alırdım, olur biterdi.
Sayfa 20
"Sanki ömrümde gördüğüm,işittiğim,okuduğum, düşündüğum ne kadar güzel şey varsa Hepsi bir yerde toplanmış da. Bir insan çehresi olmuş. Karşıma gelmiş.