Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Elif Çiçek

Hz. Ebu Zer bir gün Efendimiz'in yanına geldi ve dedi ki: Ya Resulallah! Bu zenginler var ya hepsi sevapları silip süpürdüler ve bize bir şey bırakmadılar. Onlar bizim gibi namaz kılıyor ve oruç tutuyor, sevap alıyorlar. Onların malları var, mallarını Allah yolunda infak ediyor, sevap alıyorlar ama bizim verecek mallarımız yok. Bu bize
Reklam
Allah'ım! Bizi ölmeden önce tevbeyle rızıklandır ve gafletten bizi uyandır. Bizleri peygamberlerin en hayırlısı olan Resulullah (sav)'in şefaatıyla menfaatlandır.
"Yeryüzü insana mescit kılınmıştır." , buyruldu. Çok güçlü bir sembolizm var burada. Çünkü yeryüzü mescitse, kutsaldır. Siz mescitte nahoş bir şey yapabilir misiniz? Yeryüzünez mescide gösterdiğiniz hürmeti göstermelisiniz.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Efendimiz (sav)'e mü'min ve münafık hakkında sorulduğunda şöyle buyurmuştur: "Mü'minin düşüncesi namaz ve oruçtur. Münafığın düşüncesi ise (hayvanlar gibi) yemek içmektir." (İbadet etmeyi ve namazı terkeder.)
Reklam
Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Çok yiyip içerek kalbleri öldürmeyin. Çünkü çok sulandığı vakit bitkinin öldürüldüğü gibi kalb de (çok yiyip içildiği vakit) ölür."
Peygamber efendimiz (sav) şöyle buyuruyor: "Kalplerinizi açlık ile nurlandırınız. Açlık ve susuzluk ile nefsinizin isteklerine karşı koyunuz. Yine açlıkla cennetin kapısını israrla çalınız. Zira bu hususta ki mükafat Allah yolunda cihadın ecrine eşittir. Allah katında açlık ve susuzluk çekmekten daha sevimli bir ibadet yoktur. Karnını tıka basa dolduran kimse göklerdeki melekût âlemine giremez ve ibadetlerin halâvatini (tadını, zevkini) kaybeder."
Hz. Süleyman (as) şöyle demiştir:" Nefse hakim olmak bir şehri tek başına fethetmekten daha zordur." Bu hususta Ali b. Ebu Talib(k.v.) şöyle buyurmuştur:" Ben ve nefsim, koyun sürüsü ile çobana benzeriz. Çoban sürüyü bir taraftan toplarsa başka bir taraftan dağılır. Nefsin azgınlıklarina boyun eğmeyen kişi rahmet kefenine sarılır ve keramet yurduna defnedilir. Kim de kalbini öldürürse lanetlenmiş kefene sarılır ve azab yurduna defnedilir. Allah en doğruyu bilendir."
Hikmet sahiplerinden biri şöyle demiştir: "Vücudun selâmeti az yemekte, ruhun selâmeti (sıhhati) az günah işlemekte, dinin selâmeti de varlıkların en hayırlısı olan Muhammed (sav)'e salâtü selâm getirmektir."
İşte ey tembel nefsim! Beş vakit namazı kılmak, yedi kebairi terk etmek, ne kadar az ve rahat ve hafiftir. Neticesi ve meyvesi ve faydası ne kadar çok, mühim ve büyük olduğunu, aklın varsa bozulmamış ise anlarsın. Ve fısk ve sefahete seni teşvik eden şeytana ve o adama dersin: Eğer ölümü öldürüp zevali dünyadan izale etmek ve aczi ve fakrı, beşerden kaldırıp kabir kapısını kapamak çaresi varsa söyle dinleyelim. Yoksa sus. Kâinat mescid-i kebirinde Kur'an kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım, hidayetiyle amel edelim ve onu vird-i zeban edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup Hak'tan gelip Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurani hikmeti neşreden odur. Sözler
Reklam
Oysaki her şeyden önce genel geçer bir mantık kuralı olarak şunu zihnimize kazımalıyız: "Bir şeyin anlaşılamaması, mümkün olmadığının delili olamaz." Olsa olsa siz onu anlayamıyorsunuzdur, hepsi bu kadar. Bu durumda size düşen "fehminizi/anlayışınızı eleştirmektir, anlayamadığınız şeyi değil.
Selman'ın kişilik ve karakterini gözler önüne seren diğer rivayet risalet sürecinin sonrasıyla, Selman'ın ihtiyarlık yıllarıyla ilgilidir. Selman ihtiyarlamıştı, seksenli yaşlardaydı ve ağır hastaydı. Birgün Sa'd b. Ebi Vakkas kendisini ziyaret etti. Onun ağladığını görünce 'Ey kardeşim, Seni ağlatan nedir? Ölümden mi korkuyorsun? Resûlullah ile arkadaşlığını hatırlayıp sevinsene. Bu kaç kişiye nasip olan bir güzelliktir' dedi. Selman 'Beni ağlatan ne dünya sevgim ve ne de ölüm korkusudur. Beni ağlatan şey, sevgili dostum Resûlullah'ın benden aldığı bir sözü yerine getirememiş olmamdır. Buna üzülüyor ve ağlıyorum. O benden dünyadan nasibin bir yolcunun azığından daha fazla olmasın demişti. Halbuki ben şimdi zenginim' dedi. Sa'd B Ebi Vakkas diyor ki, Selman bunu dediği zaman Müslümanların en yoksullarındandi ve sadece yirmi dirhemlik bir mala sahipti.
Atmosfer bizi fezâdaki eksi 270 dereceyi bulan akıl almaz soğuktan da muhafaza eder. Mesela atmosferi olmayan Ay'da sıcaklık, eksi 150 ila artı 100 derece arasında değişmektedir. Çünkü korunmuş tavan olmadığı için Güneş'ten gelen tüm ısı ve soğukluk, olduğu gibi Ay sathina düşer. Kur'ân-ı Kerim'de bu hakikatlere şöyle işaret edilir: "Biz, gökyüzünü «KORUNMUŞ BİR TAVAN- gibi yaptık. Onlar ise, oradaki (Allah'ın varlığını gösteren) delillerden yüz çeviriyorlar." (el-Enbiya, 32)
Tavanın, atmosfere giren yabancı cisimleri toz haline getirdiğini ifade etmiştik. Sonra bu toz zerreciklerinin her biri bir yağmur taneciğine çekirdek olur. Çünkü güneşin buharlaştırdığı suyun tekrar yağmur olarak yere inebilmesi için, "yoğunlaştırma çekirdeği" adı verilen zerrelere ihtiyaç vardır.Deryaların üzerinden kalkan tuz zerrecikleri, çöllerden savrulan tozlar, yanardağların püskürttüğü küller, rüzgâr vasıtasıyla atmosferin üst tabakalarına kadar taşınır. Bunlarla havadaki su buharı aşılanarak su zerreleri haline gelir. Rüzgârlara da, bu toz zerreciklerini taşımak vazifesi verilmiştir. Ayet-i kerimede buyurulur: "Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten bir su indirdik de onunla su ihtiyacınızı karşıladık..." (el-Hicr, 22) Rüzgarın yağmurdaki aşılayıcı vazifesi, ancak asrımızda fark edilebilmiştir. Ayet-i kerime rüzgarların, nebatatın aşılanmasındaki vazifesine de işaret etmektedir. "Biz, rüzgarları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten bir su indirdik de onunla su ihtiyacınızı karşıladık..." (el-Hicr, 22)
İsmail Hakkı Bursevî: "Bir kemik parçası olan kulağa işittiren, yağdan oluşan göz yuvarlağına gördüren, bir et parçası olan dili konuşturan ... Allah'ın şânı ne yücedir!"
92 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.