". 24 Oğuz boyunun sembol kuşları bunun en güzel bir örneğidir. İlk Türk Müslüman dervişleri de zaman zaman bir kuş donuna girerlerdi. Mesela Ahmed Yesevi, Turna donuna; Hacı Bektaş Veli güvercin donuna; Abdal Musa ise geyik donuna bürünürlerdi.."
Dağlar ile, taşlar ile
çağırayım Mevlam seni
Seherlerde kuşlar ile,
çağırayım Mevlam seni
Sular dibinde mahi ile,
sahralarda ahu ile
Abdal olup "Ya Hu" ile,
çağırayım Mevlam seni
Gök yüzünde İsa ile,
Tur dağında Musa ile
Elimde asa ile,
çağırayım Mevlam seni
Derdi öküş Eyyup ile,
gözü yaşlı Yakup ile
Ol Muhemmed mahbub ile
çağırayım Mevlam seni
Yürü bre Hızır Paşa
Senin de çarkın kırılır
Güvendiğin padişahın
O da bir gün devrilir.
Ben Musa'yım sen Firavun
İkrarsız Şeytan-ı lain (lanetlenmiş şeytan)
Üçüncü ölmem bu hain
Pir Sultan ölür, dirilir..
“Bizde tarikatlar 100’e yakındır, bunların ayrıca yüzü aşkın şubeleri vardır. Yalnız bizde böyle değil bu... Hıristiyanlıkta, Musevilikte yetmiş beşe yakındır tarikatlar... Bunları, gireceğim yolu seçmeye çabalarken okudum biraz... Şunu gördüm. Araplar mezhep kurucusudurlar. Biz Türkler tarikat kurucusuyuz. Arap mezhepleri Sufiliğe, Türk tarikatları tasavvufa dayanır. Tasavvufa göre dünyada her şeyden önce güzellik vardı. İbadet bu güzelliğe tutkunluktur. Bu sebeple Türk’ün bağlanacağı inanç Allah korkusundan değil, Allah sevgisinden gelir. Okudukça tasavvufun yalnız Türk’e mahsus bir yol olduğunu anladım. Türk illerinde doğmuş, Anadolu’da gelişmiştir. Türk tasavvufu, Şamanlıkla İslamlığın karışımıdır. Buna biraz da Yeni Platonculuk katılmış Roma Anadolu’sundan kalıntı... Daha doğrusu Stoisizm... Anadolu’ya Şeyh Ahmet Yesevi adına halifeleri yaymıştır tasavvufu... Bunların hepsi dünyadan el çeken basit köylülerdir bence... Pir Dede, Keyifli Baba, Horoz Dede, Abdal Musa, Avşar Dede, Akyazılı Baba, Kudümlü Baba Sultan, Sarı Saltık... Bunlar köylü halkı etkilemişler, Anadolu’nun İslamlaşmasını, bir anlamda Türkleşmesini sağlamışlar. Anadolu bu tohuma o kadar uymuş ki, Yunus Emre gibi kocaman bir dahi sanatçı yetiştirmiş...”
Yakut Türklerinin şamanlarina göre, kendi ruhlarını temsil eden birer hayvanları vardı. Şaman olgunlaştıkça ruhu da kamilleşir daha iyi hayvanlarda görünmeye başlardı.
İslamiyeti kabul eden Türklerde Şamanizmin en önemli izleri, ilk dervişlerin istedikleri zaman bir hayvan veya kuş şekline girebilmeleridir. Bunun için "donuna girmek" sözünü kullanırlar.
Bektaşiler bu eski Şamanist inancı tasavvufa uydurup; "Ma'na âleminden velâyetle" diye bir sebep de bulmuşlarsa da, bu bahane kuş donuna girmeyi mazur göstermeye kafi değildir.
-Ahmet Yesevi: Turna
-Hacı Bektaş Veli: Güvercin
-Abdal Musa:Geyik donuna bürünürlerdi.
"Ali oldum, Adem oldum bahane,
Güvercin donunda geldim cihane" (Abdal Musa)