Abdülhamit etki alanı geniş merkezi yönetime, aracı kurumların ortadan kaldırılmasına ve dini siyasete karıştıran "geleneksel" İslami değerlere dayalı bir reform stratejisi izleyerek bir mutlak monarşi dönemi başlattı. Abdülhamit'in hükümdarlığında eğitim ve iletişim alanlarında ilerlemeler kaydedildi, bunların beklenmedik bir yanürünü olarak da yeni Hamidiye okullarında yetişen, yeni iletişim araçlarını bilgi edinme ve yayma amacıyla kullanabilen, siyasi açıdan daha aktif ve bilinçli bir öğrenci sınıfı ortaya çıktı. Genele bakıldığında, uygulanabilir bir reform ve modernleşme planı oluşturma girişimlerinin birçok kaynaktan fışkırarak doruğuna ulaşması Sultan II. Abdülhamit'in gelişiyle oldu.
Eserlerimiz yurtdışına en çok “3 abdül dönemi” diye anılan üç Sultan Sultan döneminde ( Abdülmecid, Abdülaziz, 2. Abdülhamid) götürülmüştü. Bunların içinde en çokta ikinci abdülhamit ile Osman hamdi bey döneminde yağmaya tanık oluyoruz Müdüriyetini 13. senesinde (1894) hamdi Bey’in yasaya aykırı olarak yurt dışına eser gönderdiği gündeme
Reklam
Kitlelerin iktidar diye gördükleri birer gölgeden ibaret...
Türkiye'nin 4-5 katı büyüklüğündeki Osmanlı Devleti'nin 11. Abdülhamit Dönemi'nin tamamında Mülkiyeli memur sayısı 38.000 civarındadır. 2017 yılında Türkiye Cumhu- riyeti'nin MİT hariç memur sayısı ise 3 milyon 341 bin 358 iken; emekli, dul, yetim, malullük ve ölüm aylığı alanların toplamı ise 12 milyon 324 bin 186 kişiyi buldu. 2018 Ağus- tos verisi.) 45 Ancak devletlerin her ay bu kadar büyük bir kitleye maaş ödeyebilecek kaynakları -5-6 sömürgeci ülke hariç yoktu. Hala yok. Bunun için büyük tefecilere, sermayeye gittiler ve her ay maaşları ödemek için borç istediler. Büyük tefeciler de onlara kendi şartlarını kabul etmeleri -yani ülkenin kay- naklarını onlara açmaları- halinde bu parayı temin etmeyi kabul ettiler. Karl Marx daha 1800'lerde "... bunu kabul ettiklerinden beri iktidarlar, zenginlerin idare kurulundan başka bir şey değiller... Onlar, çoktan sermayenin tarafına geçtiler... Kitlelerin iktidar diye gördükleri birer gölgeden ibaret... İktidarlar meşruiyetlerini bu ilişkiyi gizleyebilmek- ten alırlar" diyordu.
Sayfa 27
Sultan Abdülhamit dönemi politikaları ve din-siyaset ilişkileri açısından öne çıkarılabilecek kavram, ıslahat hareketleri için kullanılan "çatallaşmış" "ikili yapılar"dan ziyade muhtemelen paradoksların imkânları olacaktır. Şöyle: Bir taraftan Osmanlı modernleşmesinin, -eğitim ve idarenin rasyonelleştirilmesi başta olmak üzere- bütün süreçlerine geliştirici ve kuvvetlendirici bir "muvafakat/uyum" sağlanırken diğer taraftan din ve gelenek merkezli fakat yeni(lenmiş) "mukavemet/direnç" alanları inşa edilmiş veya var olanlar ihya edilerek kuvvetlendirilmiştir. Paradoks aynı zamanda bir açılma, yeniden üretme ve mevcut hiyerarşik yapıları değiştirme istikametinde de işleyecek; çelişik oldukları için birbirini itmeleri, birbirinden uzaklaşmaları beklenen iki taraf (hatta taraflar) birdiğerini besleyici, kuvvetlendirici bir çerçeve içine dahil edilmeye zorlanacaktır.
Sayfa 327Kitabı okudu
Fransız Devrimi, hemen hemen tüm dünyada olduğu gibi, Osmanlı aydınları üzerinde de etki yapmıştır. Genç Osmanlılar adındaki aydınlar Osmanlı'nın çöküşten kurtulması için yenilikçi fikirlerin bir an önce hayata geçirilmesi düşüncesindedirler. Bu düşünce, Osmanlı monarşisi karşısında yeni fikirlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Mesela o dönemde Namık Kemal'in vatanperverlik ve kahramanlık duygularını işleyen ve gerçek adı "Vatan" olan ancak, yasak ve sansür nedeniyle "Vatan Yahut Silistre" adlı eseri, 1 Nisan 1873'de Gedikpaşa Tiyatrosu'nda sahnelenmesinden sonra izleyicilerin heyecana gelerek başlattıkları gösteri ve olaylar; yazarın tutuklanarak Magusa'ya sürülmesine sebep olmuştur. Geç de olsa Aydınlanma döneminin Osmanlı'da yarattığı bu etkiler sonucunda Sultan Abdülhamit, Türk tarihinin ilk anayasası özelliğini taşıyan 1876 Kanun-i Esasi'yi ve Birinci Meşrutiyet'i ilan etmek zorunda kalmıştır. Bu dönemde Osmanlı aydınları Cumhuriyet fikrini konuşulabilir ve tartışılabilir bulduysa da, bu kadarıyla kalmıştır. Genç bir Osmanlı subayı olarak bu dönemi incelemek, iyi tahlil etmek ve doğru çıkarımda bulunarak sonuca ulaşmak Mustafa Kemal'le olmuştur.
Sayfa 93
Bugün Türkiye'yi yönetenler, kemalizm konusunda ciddi bir sorunla karşılaşıyorlar. Artık, Türkiye sınırları, Türkiye'nin büyük işletmelerine yetmiyor. Türkiye dışarda iş alıyor ve sürekli ihracat yapmak zorunda kalıyor. Bu, ''yurtta sulh cihanda sulh" diyerek olmaz. Bu Misak-ı Milli diyerek olmuyor. Türkiye'nin emperyalist planlar yapması dönemi başlamış görünüyor. Böyle bir dönemde, ufku Abdülhamit'ten de, Enver'den de daha sınırlı bir Mustafa Kemal yetersiz kalıyor.
Reklam
193 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.