Biliyoruz ki, demokrasi bütün “yurttaşlar” arasındaki eşitliktir.
Hem çok, hem de çok az. Şöyle ki, Atina’da, I.Ö. V. yüzyılda -böyle hesapların güç ve şüpheli olmalarına karşı- yaklaşık 130.000 yurttaş (karıları ve çocukları hesaba katıldığından, bu durumda seçmen sayısı 130.000’den çok uzak!), başka sitelerden gelip de Atina’da sürekli biçimde yerleşen ama siyasi haklardan yararlanmayan 70.000 yerleşik yabancı ve en sonu 200.000 köle olduğu kabul edilmektedir. Bu demektir ki, 400.000 nüfuslu bir halkın yarısı kölelerden oluşmuştu. Yine, bu demektir ki, yurttaşların siyasal hakları konusunda çok eşitlikçi Atina demokrasisi, geniş ölçüde ancak kölelerin emeği sayesinde yaşıyor ve sürüp gidiyordu.
Bu durumda kölelik, Yunan demokrasisinin çok açık bir sınırlamasını oluşturmaktadır. Hiçbir antik toplum köleliği bırakmadı. Kölelik bugün “ insanın insan tarafından sömürülmesi” denen şeyin ilk biçimidir. Bunun içinde en acımasız olandır. Ortaçağ toplumu evet artık köleliği tanımıyordu, ama orada da toprak köleliği söz konusudur (seriler). Modern toplumun ise, sömürgeciliğin yanı sıra, ücretlileri vardır. En güçlü kişilerin en zayıflara yaptığı baskılardan dolayı insanların kurtuluşu çok ağır yol almaktadır. Bununla birlikte, toplumlarının varolduğu günlerden bu yana yoldadır.