Toprak bir yolda güçlükle ilerleyen, üstü başı perişan, yaşlı bir adamı gösterdi; omzuna çalı çırpıyla dolu kocaman bir çuval vurmuştu. “İşte, gerçek Afganistan bu, Ağa Efendi. Benim bildiğim Afganistan. Sen mi? Sen burada her zaman bir turisttin, yalnızca haberin yoktu.”