Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ah, eski İstanbul! İçten içe kaynaşan hayatıyla, durmadan çarpışan ihtiraslarıyla, kin ve sevgileriyle, birdenbire coşan nefretleriyle, kaynayan sular gibi içten dönen ve derinleşen dolaplarıyla, daima kızdırılmış bir kaplan gibi atılmağa, parçalamağa hazır ocaklarıyla, tekkeleriyle, esnafıyla, o kadar parça parça, dağınık göründüğü hâlde istediği gün, sokakta, çarşıda, meydanda birdenbire birleşen, acayip ve korkunç bir mahlûk gibi halka halka büyüyen, genişleyen, okyanuslar gibi homurdanan, önüne çıkan her şeyi yakıp yıkan, devirip altūst eden, kadını erkeğini tamamlayan halkıyla her türlü canlılığın üstünde canlı şehir.
Sayfa 44 - Dergâh YayınlarıKitabı okuyor
Ben Sana Mecburum
Ben sana mecburum bilemezsin Adını mıh gibi aklımda tutuyorum Büyüdükçe büyüyor gözlerin Ben sana mecburum bilemezsin İçimi seninle ısıtıyorum Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor Bu şehir o eski İstanbul mudur?
Reklam
oturmuş kumar oynar ah ciğerimin, ah ciğerimin köşesi aman, yolla, Beyoğlu'na yolla yavrum, yolla, İstanbul'a yolla, yolla -candan erçetin [kadifeden kesesi]
İSTANBUL...
Ah İstanbul! Sırtından binlerce adım geçer de çıkmaz sesin. Sessiz hıçkırıkların bir dalganın süzülüşünde yankılanır ve kabaran yüreğinle birlikte damla damla gözyaşın sahile vurur. İki yakan bir araya gelmese de bir yar seversin, kalbini bir kuleye hapsetmiş, nazlı etekleri Üsküdar'a uzanan... Zırhını kuşanmış yedi asker başında bekler, kavuşmak hep başka bahara kalır. Karşı gelsen zindanlara hapsederler yüreğini, esaret değil korktuğun bilirim. Yârin mavi gözlerine hasret kalma düşüncesi öldürür seni. Dokunamasam da uzaktan seyrederim gözlerini, dersin. Sonra ağlarsın sessizce, gözyaşın sevdiğinin gözyaşına sarılır, sonra damla damla sahile vurur. Özlersin, bilirim. Bu yüzdendir rüzgârında hep bir hasret kokusu taşıyışın...
Sayfa 9
Ne büyük mürebbiye idi benim için, ah bir bilseniz, yıldızlı çöl gecelerinde Leyla'nın türkülerini dinlemek... Onun nefesinden özümsediğim kavurucu rüzgârın sesi kulaklarımdan kalbime bir bengisu gibi akıyordu.
·
Puan vermedi
Her dönem “Eve düşen yıldırım”
Osmanlı devrinde değerli Matmazel Angel’i bir kaç dostun tavsiyesi ile evine alan Dehri Efendi küçük çocuklarının Fransızca eğitimi ile ilgilenmesini istemektedir.Lakîn Angel’in geçmişi ve huy edindiği bazı ahlak anlayışı evde ki her erkeği birbirini düşürür.Evin her şeyini bilen tek bir kilit isim vardır.O ise bir gün sarhoş edilince gerçekler gün yüzüne tek tek çıkar. Hayal gibi İstanbul gerdanında ne yiğitler ne goncalar barındırmış heyhat!Lakîn kimseye yâr olmadığı gibi sevenleri de ayırmış her zaman… Ah Şemî..Bu hikaye de bir tek sana üzüldüm çocuğum. . Kitap çok tatlı, gayet anlaşılır, sade türkçeleştirilmiş hali ile bir çırpıda bitiyor.Ben gelişim kitapları vb. yoğun kitapların arasına serpiştirdiğim romanlar ile dinleniyorum.Çıtır çerez, çok tatlı bir romandı.Keyifli okumalar dilerim.
Mürebbiye
MürebbiyeHüseyin Rahmi Gürpınar · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20187,4bin okunma
Reklam
Ah güzel İstanbul...
emreaydın
Bir dursan, ah bir dinlensen Yakışmaz mı İstanbul bize? Korktun kaçıp gittin işte
Çiçekleri sulasan
youtu.be/ZS8HnpRJ9ls?si=... Çiçekler sulasan, kurumuş yaprakları kessen sözgelimi tırnaklarını yemesen akşamları erken yatsan iyi olur.iyi olur elbet yani şu süsenler, kır menekşeleri yok mu ne desem denizin bir tenhalıkla uyumu kayboldu kış çoktan unutuldu da ondan. bir akşam bir manav bütün hüznüyle konuştu salatalara vuran
Ben Sana Mecburum
ben sana mecburum bilemezsin adını mıh gibi aklımda tutuyorum büyüdükçe büyüyor gözlerin ben sana mecburum bilemezsin içimi seninle ısıtıyorum ağaçlar sonbahara hazırlanıyor bu şehir o eski İstanbul mudur?
Reklam
ben sana mecburum bilemezsin adını mıh gibi aklımda tutuyorum büyüdükçe büyüyor gözlerin ben sana mecburum bilemezsin içimi seninle ısıtıyorum .......... ağaçlar sonbahara hazırlanıyor bu şehir o eski İstanbul mudur? karanlıkta bulutlar parçalanıyor sokak lambaları birden yanıyor kaldırımlarda yağmur kokusu ben sana mecburum sen
Merhaba kitapseverler #suretlerizlergölgeler#aşk#dram#hüzün#okudumbitti#ozlemli_kitaplar#alıntı "Ne çok düşünmüş,ne çok beklemiş,ne çok bekletmişti Aysel'ini. Koskoca bir ömrün son demlerinde ,tam da sevdiğine kavuşmuşken böyle yapayalnız kalmak,bu derin pişmanlıklarla boğulmak, dayanılır gibi değildi." İstanbul'un
Ay, kayıp bu gece. Gökyüzü gözlerin gibi siyah, simsiyah. Yıldızlar serpilmiş çil çil Dilimde bitmeyen bir ah! Issız ve yağmurlu sokaklar, Kız Kulesi'nden esiyor ayrılık rüzgarı Yorgun dalgalar vuruyor kıyılarına boğazın Vapurlar gıcırdıyor koyu mavi sularında. Ne Kanlıca'da yoğurt yemek Ne Eminönü'nde balık ekmek, İskeleye dayıyor sırtını vapurlar, Martılar sessiz aç, sefil. Karınca gibi karıştığım şu kalabalık Yutuyor beni bu kadim şehir Ve ağlıyor İstanbul şiir şiir,
Aralık ayında, başıbozuk kuvvetlerin durumu daha da karıştı. Birçokları yeni orduya geçti; fakat Ethem’in etrafında hâlâ kuvvetli bir kısım bulunuyordu. Miralay Arif, Anadolu İhtilâli hakkındaki hatıralarında bundan epeyce bahseder. Yazdığına göre, Ethem’in üç bin kişilik kuvveti, ayrıca yüz makineli tüfeği ve dört topu varmış. Onların fikir
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.