Ah, eski İstanbul! İçten içe kaynaşan hayatıyla, durmadan çarpışan ihtiraslarıyla, kin ve sevgileriyle, birdenbire coşan nefretleriyle, kaynayan sular gibi içten dönen ve derinleşen dolaplarıyla, daima kızdırılmış bir kaplan gibi atılmağa, parçalamağa hazır ocaklarıyla, tekkeleriyle, esnafıyla, o kadar parça parça, dağınık göründüğü hâlde istediği gün, sokakta, çarşıda, meydanda birdenbire birleşen, acayip ve korkunç bir mahlûk gibi halka halka büyüyen, genişleyen, okyanuslar gibi homurdanan, önüne çıkan her şeyi yakıp yıkan, devirip altūst eden, kadını erkeğini tamamlayan halkıyla her türlü canlılığın üstünde canlı şehir.
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur?
Ah İstanbul!
Sırtından binlerce adım geçer de çıkmaz sesin.
Sessiz hıçkırıkların bir dalganın süzülüşünde yankılanır ve kabaran yüreğinle birlikte damla damla gözyaşın sahile vurur.
İki yakan bir araya gelmese de bir yar seversin, kalbini bir kuleye hapsetmiş, nazlı etekleri Üsküdar'a uzanan...
Zırhını kuşanmış yedi asker başında bekler, kavuşmak hep başka bahara kalır.
Karşı gelsen zindanlara hapsederler yüreğini, esaret değil korktuğun bilirim.
Yârin mavi gözlerine hasret kalma düşüncesi öldürür seni.
Dokunamasam da uzaktan seyrederim gözlerini, dersin.
Sonra ağlarsın sessizce, gözyaşın sevdiğinin gözyaşına sarılır, sonra damla damla sahile vurur.
Özlersin, bilirim. Bu yüzdendir rüzgârında hep bir hasret kokusu taşıyışın...
Ne büyük mürebbiye idi benim için, ah bir bilseniz, yıldızlı çöl gecelerinde Leyla'nın türkülerini dinlemek... Onun nefesinden özümsediğim kavurucu rüzgârın sesi kulaklarımdan kalbime bir bengisu gibi akıyordu.
Osmanlı devrinde değerli Matmazel Angel’i bir kaç dostun tavsiyesi ile evine alan Dehri Efendi küçük çocuklarının Fransızca eğitimi ile ilgilenmesini istemektedir.Lakîn Angel’in geçmişi ve huy edindiği bazı ahlak anlayışı evde ki her erkeği birbirini düşürür.Evin her şeyini bilen tek bir kilit isim vardır.O ise bir gün sarhoş edilince gerçekler gün yüzüne tek tek çıkar.
Hayal gibi İstanbul gerdanında ne yiğitler ne goncalar barındırmış heyhat!Lakîn kimseye yâr olmadığı gibi sevenleri de ayırmış her zaman…
Ah Şemî..Bu hikaye de bir tek sana üzüldüm çocuğum.
.
Kitap çok tatlı, gayet anlaşılır, sade türkçeleştirilmiş hali ile bir çırpıda bitiyor.Ben gelişim kitapları vb. yoğun kitapların arasına serpiştirdiğim romanlar ile dinleniyorum.Çıtır çerez, çok tatlı bir romandı.Keyifli okumalar dilerim.
MürebbiyeHüseyin Rahmi Gürpınar · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20187,4bin okunma
youtu.be/ZS8HnpRJ9ls?si=...
Çiçekler sulasan, kurumuş yaprakları kessen
sözgelimi tırnaklarını yemesen
akşamları erken yatsan iyi olur.iyi olur elbet
yani şu süsenler, kır menekşeleri yok mu
ne desem
denizin bir tenhalıkla uyumu
kayboldu
kış çoktan unutuldu da ondan. bir akşam
bir manav bütün hüznüyle konuştu
salatalara vuran
ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski İstanbul mudur?
ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum
..........
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski İstanbul mudur?
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen
Merhaba kitapseverler
#suretlerizlergölgeler#aşk#dram#hüzün#okudumbitti#ozlemli_kitaplar#alıntı
"Ne çok düşünmüş,ne çok beklemiş,ne çok bekletmişti Aysel'ini. Koskoca bir ömrün son demlerinde ,tam da sevdiğine kavuşmuşken böyle yapayalnız kalmak,bu derin pişmanlıklarla boğulmak, dayanılır gibi değildi."
İstanbul'un
Ay, kayıp bu gece.
Gökyüzü gözlerin gibi siyah, simsiyah.
Yıldızlar serpilmiş çil çil
Dilimde bitmeyen bir ah!
Issız ve yağmurlu sokaklar,
Kız Kulesi'nden esiyor ayrılık rüzgarı
Yorgun dalgalar vuruyor kıyılarına boğazın
Vapurlar gıcırdıyor koyu mavi sularında.
Ne Kanlıca'da yoğurt yemek
Ne Eminönü'nde balık ekmek,
İskeleye dayıyor sırtını vapurlar,
Martılar sessiz aç, sefil.
Karınca gibi karıştığım şu kalabalık
Yutuyor beni bu kadim şehir
Ve ağlıyor İstanbul şiir şiir,
Aralık ayında, başıbozuk kuvvetlerin durumu daha da karıştı. Birçokları yeni orduya geçti; fakat Ethem’in etrafında hâlâ kuvvetli bir kısım bulunuyordu. Miralay Arif, Anadolu İhtilâli hakkındaki hatıralarında bundan epeyce bahseder. Yazdığına göre, Ethem’in üç bin kişilik kuvveti, ayrıca yüz makineli tüfeği ve dört topu varmış. Onların fikir