Hasyatımın yası...Solan mevsimim...İşimdeki mıh...Kalbimdeki har.
Adamdır kırılan boynum.
Senindir al.
Bu bendeki kağıt kesiği...
Bu bendeki gün batımı...
Açamayan çiçek...
Küskun çocuklar ve göğün bütün yağmurları.
Hatıramdır al.
Şimdi yetim bir dünyadır,denizini özleyen martılar.
Kök saldım yokluğuna.
Beni ancak bir ağaç anlar.
Hasretle nasıl başa çıkar ağaçlar?
Ya denizler nasıl ağlar?
Ah bu bendeki son bahar...Bu bendeki kırık dal...
Kanimda solan kırmızı...Kipriklerimde kar...
Hasretindir yar.
Hiç olmazsa rüyalarda sar.
~DOKTOR BANA İZMİR YAZ~
Doktor ben iyi değilim
Bana iki tertip İzmir yaz
Yüreğim darda bozgundayım
Tütünüm acı tütmekteyim
Çatalkaya'nın dumanı gibi
Bak benzim külbeyaz
Doktor binsem bu gece bir trene
İnerim İzmir'e gün ışırken
Seçerim denize en yakın masayı
Martılara gemilere "günaydın" derim
İskele kahvesinin tavşankanı
Sustum!
Bin ah sürüp dudaklarıma
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
sustu benimle deniz,
sustu deli dalgalar, sustu martılar...
umutlarımı sarıp rüzgarlara
uzaklara savuruyorum her gece
yıldız yapıp serpiyorum gökyüzüne
Güneş batmaya yüz tutarken, martılar çığlıklar atarmış tepelerinde. Zaman yavaşlar, keskin bir anason kokusu havada asılı kalırmış. Baba içkisine su koyar; saydam sıvının, kafasındaki düşünceler gibi bulanarak gri bir renk alışını izlermiş. Bir süre sonra zar zor ayağa kalkar, vakur bakışlar ve küstah bir edayla az ötedeki mezarlığa kadeh kaldırırmış.
"Ulan mevtalar, sizdeki şans kimde var be" dermiş Baba sendeleyerek. "Ödenecek kira yok, alınacak benzin yok, doyuracak boğaz yok. Dırdır eden karı yok. Fırça atan patron yok. Ah bir bilseniz ne kadar talihli olduğunuzu.
Mezarlar dinler, alçaktan esen yel kuru yaprakları sağa sola savururmuş.
Kitabı okumaya karar verdiğimde çok da büyük beklentilerim yoktu açıkçası. Livaneli'nin yazım tarzını çok severim fakat diğer kitaplarına nazaran Son Ada daha az bilinen bir eser. Okuduktan sonra şunu söyleyebilirim ki; kitaba büyük haksızlık ediliyor bu konuda.
Henüz ilk sayfalardan itibaren beni kendine çekmeyi başardı. Okurken sahiden de kendinizi tepenizde martılar uçuşuyor, rüzgar hafif hafif saçlarınızı okşuyor gibi hissediyorsunuz. Yazar her zamanki gibi betimlemeleri çok yerinde ve yeterli kullanmış. Kitaptaki yer yer sistem eleştirleri ise Georg Orwell'ın Hayvan Çiftliği'ni anımsattı. Diğer incelemelere şöyle bir göz atınca da bu konuda yalnız olmadığımı anladım.
Kitap beni öylesine etkisinde bıraktı ki sanırım uzun süre kendimi ada sakinlerinden biri gibi hissedeceğim. Mesela 7 numara gibi! Evet evet, okuduktan sonra bunu anlayacaksınız. Ah benim zavallı güzel Yazar'ım...
Keyifli okumalar :)
Son AdaZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 201351,3bin okunma
Ne kadar susulacaksa o kadar sustum! Kendimle konuşuyorum şimdi yalnız…
Yalnız yüreğimle dokunuyorum sesime, kimse duymuyor… Sustum!
Bin ah sürüp dudaklarıma, ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
Sustu benimle deniz… Sustu deli dalgalar… Sustu martılar…
Umutlarımı sarıp rüzgarlara, uzaklara savuruyorum her gece….
Yıldız yapıp serpiyorum gökyüzüne, kimse görmüyor… Sustum!
Tam acılarımı haykıracaktım ki, sustum… Ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
Herkes konuştuğunu yazar, bense sustuklarımı
Herkesin konuştuğu bir dünyada
ben sustum!
Ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
Kendimle konuşuyorum şimdi yalnız...
Yalnız yüreğimle dokunuyorum sesime
kimse duymuyor... Sustum!
Bin ah sürüp dudaklarıma
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
Sustu benimle deniz,
sustu deli dalgalar, sustu martılar...
Umutlarımı sarıp rüzgarlara
uzaklara savuruyorum her gece
yıldız yapıp serpiyorum gökyüzüne
kimse görmüyor... Sustum!
Tam acılarımı haykıracaktım ki,
sustum
Ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
Bir çığlık kanıyor demedim, en derininde yüreğimin...
İçimdeki volkanları boğarak sustum!
Açmadım kimselere yüreğimi
Hançeri sadece kendime sapladım
sapladım ve sustum!
Hüznü yüzümde,
acıları gözlerimde topladım sustum! ..
İzmir’de bir gün batımı ne hoş olur salınarak
İzmir’de bir gün batımı, kordonda dolaşarak
Oynaşır körfezde mavi dalgalar
Süzülür üstünde özgür martılar, ah
Bağrında binbir güzelliği saklar
Gözümün bebeği, canım İzmirim
Not1: Bu bir inceleme değildir. Tür olarak ne olduğunu henüz ben de bilmiyorum. Bir denizkızının ruh birikintilerinden fazlası da olmayabilir.
Not2: (Hâlâ eserin konusu ya da işleyişi hakkında hiçbir fikri olmayanlar varsa) bol miktarda ipucu içerir.
Not3: Eserde geçen ve denizkızı tarafından bozuma uğratılmış cümleler ' ' ile, doğrudan alıntı
Bağların başında yine duman var,
Telaşlı uçuyor beyaz martılar;
Fırtına kudurmuş zalim bir kinle...
Annecim, bir lahza kalbimi dinle:
Benim içimde de fırtınalar var,
Müşfik kollarınla gel, boynumu sar,
Ruhumu kaplayan buzları erit!
Senden hiçbir zaman kesmedim ümit!
İçimin her mahzun üşümesinde,
Güneşli bir nağme titrer sesinde,
Isıtır kalbimi tatlı bakışın.
Ah anne, bu sene, bu zalim kışın
Koynunda solarsam bir yaprak gibi,
Isıtacak sensin yine o kalbimi.
Dizlerinde geçti on sekiz yaşım;
Göğsünde bir yer aç, bu yorgun başım
Kalbinin üstünde dinlensin biraz.
Daima şefkatli gözlerinde yaz,
Daima şefkatli ellerin sıcak...
İğil de azıcık gözlerime bak:
Ruhumu kavrayan elemi dinle,
Söndür bu ateşi nazlı sesinle!...
Tepesinden birkaç martı çığlık çığlığa uçup kaçtı. Martılar geceleri nerde tünerdi acaba? Ah, ne saçma soru.. ama şimdi martıların nerde tünediğini nasıl da bilmek istiyordu.