Hayatımda herhalde tekrar tekrar karşıma çıkan dört tema var: Kadınlar, savaş, aile ve din. İlkin bunları hikâyelerden, kulak kabarttığım konuşmalardan öğrendim, sonra kendi gözlemlerimle iç içe geçtiler.
Çocuğu bir köpeği eğitir gibi eğitiriz. Çocuğa bizim ona kı­zabileceğimizi ama onun bize kızamayacağını, bizim onu eleştirebileceğimizi ama onun bizi eleştiremeyeceğini, bizim ona müdahale edebileceğimizi ama onun bize müdahale edeme­yeceğini, evde, okulda, her yerde yalnızca bizim kurallarımıza uygun şekilde yaşayabileceğini öğretiriz. Zihnimizde tasarladığımız şekle uymadığı anda çocuğu bizi üzmekle suçlarız. Dört yandan herkesin çocuğa "Öyle yapma ama, bak, anneni/babanı/öğretmenini üzüyorsun." dediğini duyarım. Halbuki kendisi üzgün olmayan hiçbir çocuk anne-babasını, öğretme­nini, bizim bakışımızla söylersek "bir büyüğünü" üzmez. "An­neni üzüyorsun." dediğimiz her durum için, çocuğun neden üzgün olduğuna bakmalı. Çocuğun hislerini hiçe saymayı o kadar kanıksamışız haldeyiz ki. Çocuk da hisleriyle bağ kura­madan, gerçek hislerinin ne olduğunu bile bilemeden, onları bastırmayı ve yok saymayı öğrenerek büyüyor.
Reklam
Selçuklular, Yabgululular ve Yınallılar
...Arslan Yabgu'nun bu davranışı aile içindeki ilişkileri iyice zayıflatmış, daha sonra da keskin bir ayrılığa neden olmuştu. Öyle ki, zamanla Arslan Yabgu'ya bağlı gruplara Yabgululular, Selçuk'un dört oğlundan biri olan Yusuf Yınal'a bağlı olanlara Yınallılar ve Tuğrul ile Çağrı Bey'e bağlı olanlara da Selçuklular denmeye başlanacaktı. Bu keskin ayrılık, devletin kurulmasından sonra bile kendini gösterecek ve Selçuklular ile Yabgululular arasında sürüp giden bu mücadele, Türkiye Selçuklu Devleti'nin kurulmasını sağlayacaktı.
Sayfa 20 - Kronik KitapKitabı okudu
Gerçekten de, asla hiçbir şey onu ilgilendirmemişti; ne işi, ne dostları, ne kafeler, ne müzik, ne kadınlar ne de gezintiler... Şehrinden dışarı hiç adım atmamıştı, yalnızca bir gün bir aile işi için Cezayir'e gitmek zorunda kalmıştı; bu macerayı daha ileri götüremeyeceğini anlayınca Oran'a en yakın garda durmuştu. İlk trenle evine dönmüştü. Onun bu dört duvar arasında sürdürdüğü yaşama şaşırmış gibi duran Tarrou'ya yaşlı adam, dine göre, bir insanın yaşamının ilk yarısının bir yükseliş, ikinci yarısınının da bir iniş olduğunu, iniş döneminde günlerin artık insanın kendisine ait olmadığını, herhangi bir anda elinden alınabileceğini, bu yüzden günlerle pek bir işi kalmadığını ve belki de en iyisinin hiçbir şey yapmamak olduğunu biraz olsun anlatmıştı.
Sayfa 121 - Yaşlı adamKitabı okudu
Amerika’ya daha ilk ayak bastığımda başlamıştı gariplikler silsilesi. Bilen bilir, yurt dışında okumaya gittiğiniz zaman üniversite size bir “host family” ayarlar, yani sizi misafir edecek Amerikan aile .. Siz de hem seyahatin yorgunluğunu atlatır hem de bu sırada kendinize kalıcı bir yer bulursunuz. Benim kalacağım aile de şimdiye kadar
2012 sonunda, İstanbul’un en ünlü caddesi İstiklal Caddesine birkaç blok ötedeki eski bir dairede oturuyordum. Türkiye’ye dört günlük bir seyahatin ortasındaydım ve rehberim Mike birkaç metre ötede, eski bir koltukta dinleniyordu. Mike aslında rehber değildi. Beş yıldır Türkiye’de yaşayan Maine’li bir adamdı ama bana ülkeyi ziyaretim sırasında
Reklam
1.000 öğeden 951 ile 960 arasındakiler gösteriliyor.