Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yusuf Karatay

Otantik kişi, "Senin algılaman şöyle, öbürününki böyle; onun beklentisi şudur, bunun beklentisi budur," diye kendini saklamaz. Hiç kimseyi yargılamadan, utandırmadan kendisi olarak düşünür, duyar ve konuşur. Başkalarının beklentilerini umursar ama ona göre konuşup hareket etmez.
Reklam
Ülkenin sorunlarını konuşmaya başlamadan önce kendinle, ailenle, işinle ilgili geliştirip güçlendirmen gereken bir sorumluluk duygusu. Ailede sorumluluk almanın önemini herkes kavrayacak ve herkes kendine düşen görevi yapacak. Bir tek şey değişse, bir tek şey: Her bir yetişkin vatandaş etki alanı içinde sorumluluğunu en iyi şekilde yapma bilincini uygulasa, her ailede bu olsa yirmi yılda Türkiye çok farklı bir ülke olur.
İyi niyetle kötü davranan ama bunun farkında olmayan insanlardan oluşan bir toplumuz. Niyetimizde kötülük yok. Fakat tarihsel olarak kültürümüz denetim odaklı korku kültürü olarak geliştiği için çocuğun özünü geliştirme yerine, onun davranışlarını kontrol etmeye, denetlemeye niyet etmiş, önem vermişiz. Çocuğu geliştirip özgür bir birey olması için çabalamak yerine kalıplayıp emir kulu yapmaya çalışmışız. İşte bu yüzden farkında olmadan çocuklarımızın canını yakıyoruz ve yakmaya da devam ediyoruz.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Cehenneme götüren niyette"biz" yok , "ben" vardır. Haalden anlama kıttır. Gözlemleyen bilinç pek gelişmemiştir, bireyin kendi seçimlerinden ziyade kültürel tepkiler baskındır. Cennete götüren niyetteyse "ben", "biz"in bir parçası olarak vardır. Tepkisellik değil, seçim vardır; güçlü bir gözlemleyen bilincin seçimi. "El alem ne der?" değil, "Ben ne derim?" düşüncesi; yani iç tanıklık baskındır. Halden anlama, empati yaşayan bir değerdir.
Kişi, hayatındaki en önemli kişinin kendisi, en önemli tanıklığın da kendi tanıklığı olduğunu fark edemezse hiçbir zaman hayatla ilişkisini doğru kuramaz.
Reklam
Gelişmiş insan hüznünün, mutluluğunun, özleminin, kaygısının, coşkusunun; yani duygularının farkına varır. Mesela hüzün, kendi başına müthiş bir deryadır. Hüzünlenemeyen insan gelişmemiş bir insandır. Kendinden kopukluğunun, içindeki öze olan özlemin farkında değildir.
"Yaşamımda kendim olarak var olabiliyor muyum, ayna karşısında kendi yüzüme rahatlıkla bakacak bir seçim yapıyor muyum?" meselesidir sorumluluk. Korku temelli verilmiş sorumluluk uzun sürmüyor. Meseleye, "Ben niye ondan korkacakmışım, o benden korksun!" diye yaklaştığında ortaya bir sürü ilişki sorunları çıkıyor. Amaç hizmet değil, kim kimi korkutacak çekişmesine dönüyor. Korkutmaya meraklı kişinin en büyük korkusu nedir biliyor musunuz? Kendi yetersizliği ile yüzleşmek. Bir gün gelir de ondan korkmazlarsa ne halt edeceğini bilemez çünkü.
"Sen kazanınca ben de kazanıyorum, ben kazanınca sen de kazanıyorsun" gerçeğinin farkına varıldığı andan itibaren tutulacak en akıllı yol, "Sana nasıl yardımcı olabilirim?" çabası olmalıdır.
Hürriyet problemi tek bir bütündür. Parçalanamaz. Hürriyetin şahsiyetle münasebetini aramayan hukukçu, yalnız fertle devlet arasındaki münasebet planında kalınca, aptalla zekiye, bilgisizle âlime, görgüsüzle görgülüye aynı rey hakkını tanımak zorunda kalır. Böyle bir hürriyet ve müsâvât anlayışıyla iki ahmak bir dâhiden üstündür.
Sayfa 289Kitabı okudu
Ben’in Allah’ta yok olmaya koşması azizleri, insanlıkta yok olmaya koşması dahîleri, millette yok olmaya koşması kahramanları yaratmıştır. Bütün bu ideallerde müşterek olan şey ben’in fenâsıdır. Fakat burada fenâyı (fâni olmayı) lügat manasıyla anlamak doğru olmaz. Bu, mecazî bir yok olma halinde bir “emrinde olma”yı tazammun etmelidir.
Sayfa 285Kitabı okudu
Reklam
Delilik şüphesiz aptallıktan iyidir. Delilik, var olmuş bir zekânın yok oluşudur; aptallık, var olmamış bir zekânın var olmamaya devam edişidir. Deliliğin hiç olmazsa mazisi şanlı. Aptallığın şerefli bir tarihi bile yok.
Sayfa 137Kitabı okudu
Herkes yüksek ögrenim peşinde. Ama yüksek öğrenim yapanlar alındıkları işlerde başarı gösteremiyorlar. Bu bir dengesizlik doğurmaktadır. Şöyle ki, iş bulmayan veya alındığı işte başarı gösteremeyen üniversiteliler hazırlanmadıkları sahalara yöneliyorlar. Toplum, belli bir mesleği olmayan aydınlarla doluyor: Bir gayri memnunlar ordusu. Memnuniyetsizlik kin doguruyor. Kurulu düzeni yerme biçiminde beliriyor bu kin.
Fransa’da hiç kimse bir yazıhane memuruna, üniversiteyi bitirmiş de olsa, entelektüel demez. Memur, işçidir; yazı makinesi, aleti. Oysa gelişmemiş bir ülkede her diplomalı, entelektüel.
Bir silgi gibi tükendim ben. Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım: mürekkeple yazmışlar oysa. Ben, kurşun kalem silgisiydim. Azaldığımla kaldım.
Sayfa 598Kitabı okudu
Kavga etmezdi de. Benim dışımda kimseye de öfkesini belli etmezdi. ‘Bütün kötülüğün bana’ diye takılırdım. ‘Anlamıyorsunuz Esat ağabey’ derdi. ‘Onları öfkeme layık bulmuyorum. Öfkem bana ait bir şey. Yakın hissetmediğim birine nasıl gösteririm onu. Asıl o zaman kötülük etmiş olurum size’.
Sayfa 371Kitabı okudu
46 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.