Hayvanları konuşturmak... Kültürel olarak en büyük ayrımlardan biri Avrupa merkezci bir bakışla, doğu ve batıdır. Bu iki kültürün kültleri arasında hayvanları konuşturan eserlerin olması karşılıklı etkileşimden farklı bir şey. Bu inceleme "aklın yolu birdir" güzellemesi olacak.
Hayvanlar da çoğu zaman genellemelerle örülü bir karakter analizine tabi tutuluyor. Burada temel alınan insanların karakterleri tabii. Bir hayvan ne kadar "insan" gibiyse o kadar saygı görüyor. Yönetebiliyorsa, av değil avcıysa, adalet sahibiyse. İçgüdüsel ya da toplumsal her saik, insan tarafından öyle sahiplenilmiş ki bir hayvana benzetilmek çoğu zaman (insana yakın olanlar hariç) hakaret kabul edilir. Ki en çok benzeyenlerden maymun çoğunlukla dışlanır aslında, dilemma, yani insan her şeyi kendine göre konumlandırır durur.
Bu konumlandırmada hayvan alt kademededir ve yücelttiği ya da aşağıladığı her şeyi ona yüklemekten ve hayvanları sınıflandırmaktan kaçınmaz insan. Ki hayvanlar herhangi bir moral değere sahip değilken yaptıkları davranışlar çoğu zaman içgüdüselken, hayvanlara benzediğini reddeder, ama hayvanın insana benzemesini kabul eder.
Kelile ve Dimne bir öğüt kitabi. Doğu toplumlarında nasihatname geleneği en yaygın edebi tür, bilinir. Hayvanların arasındaki konuşmalar, hikâye-içinde-hikâye tarzı, yaşananlar hep bir ibret vesilesidir kitapta. Ama ben bu kitapta başka bir şey daha buldum, La Fonten'de de bulduğum bir şeyi. Belki aşırı olacak amma velakin, bu kitap/kitaplar okuyana bence en güzel sorulardan birini soruyor: ya hayvanlar sana değil de sen hayvanlara benziyorsan?