“gerçi çok şaşırdım ama insan otuz yaşındaysa ve benim gibi hayatla tek başına mücadele ettiyse, beklenmedik olaylar karşısında sağlam durabiliyor ve pek etkilenmiyor.
Bazen herşeye en baştan başlıyormuş gibi bir hisse kapılıyor insan yada his değilde gerçekse bu...onca şeyin yorgunluğunu yeniden hissetmek yeniden mücadele etmek yine aynı yokuşlardan geçmeye çalışmak tekrardan yaralanmak, onca dayanılan şeye tekrardan başlamak gitmek çözüm değildir. ya bütün köklerinizi söküp gideceksiniz yada gitmiş veya kurtulmuş sayılmıyor sanırım...ya yaşamımızın kök saldığı yerlerden kopamıyoruz yada başka birşey ama kopamamak değil bu takılı kalmak tüm gücüyle. ne kalınabiliyor ne de gidilebiliyor.gidilsede yaralanmadan ,yorulmadan çıkmanın mümkünatı yok....yara alıp çıkıyorsunuz herşeyin sonunda ..!
"Dünya birbirini arayan ruhlarla dolu. İki satır konuşabileceğimiz, gülüşün ve hüznün kıvrımlarında birlikte kaybolacağımız sahici insana susamış durumdayız. Göğe aynı aşkla bakabileceğimiz, etten ve kemikten olduğu kadar acıdan ve gerçekten yapılma soylu ruh arkadaşları. Onunla yürürken ve ona yürürken kaybolmaktan korkmadığımız, kalplerini kendimize pusula bellediğimiz, maceramızı yüzlerinde seyrettiğimiz, hayatlarını birbirimize tanık kıldığımız dostlar. Şu kalabalık dünyada ancak birbirimize iltica etmekle serinlediğimiz yol ehli."
"Günde tam kırk dört tane günbatımı gördüğüm olmuştur."
Sonra da eklemiştin:
"Biliyor musun, insan üzgün olunca günbatımının tadına daha iyi varıyor."
"Demek sen kırk dört günbatımı izlediğin gün pek üzgündün?"
Diliniz hor görüldüğü, yok olma tehdidiyle karşılaştığında, onu korumak durumundasınız. Bu, ahlaki bir sorumluluk. Bunun siyasetle, ideolojiyle ilgisi yok.
Sayfa 40 - Sel Yayınları | Birinci Baskı: Nisan, 2021Kitabı okudu