akşam vakti onun aklını çeliyorum, sessizlik ortalığa hakim olduğunda, ve çiçekler uykuya daldığında. ama yanıt bile vermiyor bana; çünkü yarın ne olacağı korkusu, düşünceleri karartmış.
Sayfa 68
Fransız edebiyatının en büyük yazarlarından biri olan Honore de Balzac'ın alışkanlık haline getirdiği bir çalışma günü şöyleydi: Akşam saat 18.00'de yatıyor, gece yarısına kadar uyuyor, sonra kalkıp iş kıyafetini giyiyordu - beyaz bir keşiş cübbesiydi bu, ucunda bir kağıt bıçağı asılı altın bir zincir kuşağı vardı. Balzac çok koyu bir kahve yapıp, iki fincan içiyordu. Sonra da çalışmaya oturan Balzac, karga tüyünden bir kalemle, mum ışığında 15 saat, bazen de 24 saat aralıksız yazıyordu. Altı saatte bir "kalbi coşturan kahve" sinden yeni istihkakını içiyor, bu içeceğin "düşünceleri taburlar gibi harekete geçirdiğini söylüyordu. Bu yöntemle 90 roman yazdı. Ne var ki "İnsanlık Komedisi" adlı büyük dizisini tamamlayamadı. Balzac kendisine karşı biraz daha iyi davransaydı, kim bilir dünya edebiyatını daha hangi eserlerle zenginleştirecekti? Bu yazar henüz 51 yaşındayken ölmüştü.
Reklam
BİZİM ÇOCUKLAR NEDEN OKUMAZ? Okumayan bir toplumuz, sanatçımız, teknokratımız, bürokratımız, hekimimiz, yargıcımız, öğretmenimiz, işadamımız, askerimiz, sivilimiz, dahası bilginlerimiz ve de maalesef öğrencilerimiz hep az okuyor. Üniversitede önerdiğim en kısa makaleleri bile öğrenci çoğunluğu tarafından pek iltifat görmediğini
8. Hikaye Tamamlama Etkinliği
Hikayemiz bu ileti altından yürütülecektir. Katılımcı sırası ve yorumlar için: #11646309
NigRa
NigRa
Saat gece yarısını çoktan geçmiş "yarım" diye belirtilen 12.30'u göstermekteydi. Akreple yelkovan iki ayrı uçtaydı, kavuşamayan iki aşık gibi diye düşündü. Sonra aklı yine yarım kavramına kaydı. 24'ün yarısı 12
Esirler 1.Perde
Her şey ölümden daha korkunçtur. (Sükut) Bazı gece uyuyamazsın, içinden uykuyu alıp götüren büyük bir derdin vardır. Yarın karşılaşacağını ve önünde ezileceğini bildiğin birçok müşkülat yakıcı bir güneşin ışığı gibi gözlerine vurur, seni uyutmaz. Sen yorgun, bitkin, bir dakika kendini unutabilmek için çareler ararsın. Kalbinin etrafında gürültü yaparak sana uykuyu haram eden bu düşünceleri bir an olsun kafandan çıkarmaya karar verir, yüze kadar sayar, yahut gözlerini sabit bir noktaya dikerek hiçbir şey düşünmezsin. Yavaş yavaş tatlı bir dalgınlık vücuduna yayılmaya başlar, adeta her tarafının yumuşadığını duyarsın. Fakat bu anda kafandan zorla çıkarıp attığın düşünceleri dışarda tutan eller de yumuşar. Ve bir sandalın altındaki deliği kapayan tıkaç oradan alındığı zaman sular nasıl deli gibi içeri dolarsa, bu düşünceler de tekrar kafana hücum ederler. Sen, kalbin şiddetle çarparak uyanırsın. Aynı azap yeniden başlar. Seni asıl harap eden, şimdi uyusan bile yarın akşam bu işkencenin gene tekrar edeceğini, hiç bitmeyeceğini bilmektir. O zaman gözlerinde bir uyku tüter. Öyle bir uyku ki, ne çarpıntısı vardır, ne de yarını... Yorgun vücudun boylu boyunca yatıp dinlenecek ve hiçbir düşünce, hiçbir dert sana gelmeye yol bulamayacaktır. İşte ölüm bu uykudur... Geceleri gözlerini kapayamayanların aradıkları uzun ve rüyasız uyku
Yapı Kredi Yayınları
Güç yazan, kolay okunan yazar:Tevfik Fikret
Servetifünun'cular bir akşam matbaada bir araya gelmiş sohbet ediyorlardı. Fikret o akşam işlerini erken bitirip onlardan ayrılmıştı. Halit Ziya, Cenap Şahabettin, Ali Ekrem, Hüseyin Cahit ve Mehmet Rauf uzun süre gazetenin sorunlarını tartışmayı sürdürdüler. Hepsi çeşitli olaylara değinerek Fikret'e olan hayranlıklarını anlatıyordu. Onun şiire getirdiği yenilikleri uzun uzun övdükten sonra şairin dışarıda hangi yazarlardan etkilenmiş olabileceğini konuştular. Halit Ziya şöyle dedi: "Bence Fikret pek az okuyan bir şairdir. Fransız edebiyatının son aşamalarını izlediğine dair bir işaret göremedim. Öyle anlıyorum ki o Victor Hugo ve Lamartine'den sonra gelenleri çok seyrek ve tesadüfen okumuştur. Hele düzyazı üzerine çok sınırlı şeyler okuduğunu kendisi bana söylemişti. O kendi sanatkâr ruhunun hamurundan yoğruluyor, kendi ruhunun havasından gelen nefeslerle yükseliyor. Dışarıya bakmaya gerek görmeden bütün sanatları kendi kaynağında buluyor." Cenap Şahabettin şunları söyledi: "Evet Fikret'in gözleri kitaplarda değil ufuklarda dolaşıyor. Ufuklardan yorulunca kendi ruhuna dönüyor. Düşünceleri biraz duygularına ve daha çok hayallerine dayanır. Bence o kelebekler, çiçekler, dereler ve bülbüller şairi değildir. O okyanuslardan daha derin bir sanatçıdır."
Sayfa 106Kitabı okudu
794 öğeden 781 ile 790 arasındakiler gösteriliyor.