Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
minik bir beyefendiye (4) bu ne yakışıklılık dedim, "bana bilmediğim şeyler söyle", diyor ahshsh aldın mı ağzının payını :))
«Haa, çocuklar, bakın, eyi dinleyin beni! ..» dedi. «Hayvanlara eziyet etmek de yok yavrum! Tabii, hayvan deyince her çeşidi giriyor: Kaplumbağalar da hayvandır. Kırda giderken bir kaplumbağa gördünüz mü, sakın onu ters çevirmeyin! Hayvanlara eziyet edenler, kaplumbağaları ters çevirenler çok kötü insanlardır! Sakın siz çevirmeyin!.. » Kır Abbas’ın başı düşüverdi birden. Yüzü kızardı... Rıza, «(Aldın mı ağzının payını, dürzü!..)» dedi içinden. Satılmış diye bir çocuk sordu: «Irıza dayı, madem öyle, suları kaynatıp da mikropları neden öldürüyorsun?»
Reklam
Becerikli ve usta bir işçi karşısında ağzını açmaya korkan, hiçbir işe yaramayan en miskin mahpus bile, yanında durup çalışmasına engel oluyorum diye, kendinde bana bağırma hakkını görüyordu. Sonunda lafını esirgemezlerden biri, kaba bir tavırla bana: “Ne diye her yere burnunu sokuyorsun! Çekilsene be!” diye bağırdı. Öteki hemen ona katıldı: —
Ben de ona bir diz attım, iki tane de patlattım. Yüzü kan içinde kal­dı. Ona: ‘Hadi bakalım, ağzının payını aldın mı?’ dedim. O: ‘Evet’ dedi.
Sayfa 119Kitabı okudu
Ruth aldın mı ağzının payını?
Hayal kırıklığına neden olansa, şekillendiemek üzere eline aldığı adamın, kalıba sokulmayı reddetmesiydi. Belli bir noktaya kadar çok esnek ve istediği gibi yoğrulabilir olduğunu sandığı hamurda sonradan bir direnç gelişmiş, Bay Butler örneğine uygun biçimde şekillendirilmeye itiraz etmişti.
Sayfa 232Kitabı okudu
«Hepimiz dürüst olamayız ki, Matvei? Hırsızlar olmasa senin dürüstlügünün bir anlamı kalmaz, değil mi? Sizin değerli oluşunuz bana bağlı. - Ne demek sana bağlı! Neden böyle saçmalıyorsun yani? - Nedeni var mı? Ben çalıyorum, sen çalmıyorsun, bu yüzden sen el üstündesin. Kimse çalmasa, herkes aynı olacak. Bana öyle geli­yor ki, Anton Semyonoviç, benim gibileri özellikle alıyor buraya se­nin gibilerin bir anlamı kalmaz ki ben olmasam. - Amma da saçmaladın! Dünyada tek bir hırsızlık olayının gö­rülmediği ülkeler var, biliyor musun. İşte Danimarka, işte lsveç, İsviçre. Oralarda hiç hırsız yokmuş, öyle okudum. -Amma da attın! » diye atılırdı oradan Verşnev.«Orda da çalıyorlar pekâlâ! Hem hırsızı olmayan ülke mi olurmuş? Bak işte, o ülkelerin beş paralık önemi yok yeryüzünde.Danimarka'ymış, İs­viçre'ymiş! - Biz çok mu önemliyiz yani? - Biz? Baksana nasıl gösterdik kendimizi dünyaya! Daha ne ol­sun be! - Senin gibiler olmasa her şey daha kolay olurdu, aldın mı ağzının payını!» diye bağırırdı Belukhin. Bunun gibi tartışmalar, en çok Karabanov'u öfkelendirirdi.Ya­tağından atlar , yumruklarını havada sallamaya, kara gözlerinden, Be­lukhin'in halim selim görünüşlü yüzüne öfkeli bakışlar fırlatmaya başlardı hemen. «Sen ne konuşuyorsun be?» diye bağırırdı. Mityagin'le ben bir lokma fazla ekmek yiyoruz da insanlara bunun zararı mı oluyor yani? Her şeyi ekmekle ölçüyarsun sen zaten! - Ekmeğin batsın senin! Yediğin fazla lokma değil önemli olan, sendeki domuzluk, anladın mı şimdi? O domuz burnunu toprağa daldırmış sağı solu alt-üst ediyorsun - işte bunu diyorum ben!»
Reklam
Ne diye her yere burnunu sokuyorsun! Çekilsene be!” — Nasıl? Aldın mı ağzının payını
BIZ INSAN DEGILMIYIZ BE.
İstanbul Radyosu’nun en doğruya yakın haberi hava raporudur. Gene dediği çıkmış, bir haftalık soğuk dalgasından sonra Taşkonak Mahallesi güneşe kavuşmuştu. Taşdirek Sokağı’ndaki Turşucu Apartmanı’nın orta katında oturanlar kaç gündür bu puslu, soğuk havadan bunalmışlardı. Hasene Hanım gelini Zekiye’ye: “Kız!” dedi. “Açsana şu camları! Şakır
16 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.