Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
268 syf.
·
Puan vermedi
‘Kürk Mantolu Madonna; Maria Puder’, ‘Üst Kattaki Terörist’in Alt Kattaki Komşusu; Nurettin ‘, ‘Yüzüncü Ad’ın Dul Kadını; Marta’, ‘Baltası Kadar Masum Katil; Raskolnikov’, ‘İsimle Ateş Arasında; Nihade’, ‘ 5 yaşında kocaman bir çocuk; Alper Kamu’, ‘Afili Filinta; Nuh Tufan’, ve dahası... Ben kimseyi Ömer kadar sevmedim. Öyle roman
İçimizdeki Şeytan
İçimizdeki ŞeytanSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2019171,6bin okunma
Bu romanda herkesin gözleri lacivert. Hiç lacivert göz görmedim ama lacivert gözleri severim. Lacivert gözlerin derinliklerinde, bilinmeyen diyarlardan maceraperest seyyahların getirdiği anlamlar yatar. Bence tabii... Dışarıda cıvıltılı bir ilkyaz güneşi, tazelenen ve yeniden doğan dünyanın yeşillikleri üstüne, işveli bir salıntıyla sıcacık altın tozları serpiştiriyor. Ben, senin için ey kari, bir roman yazıyorum. Kapı çalınıyor. Kim geldi acaba? Kimi istersem, kimin ismini yazarsam o gelir. Yazmanın bu yararı var işte, küçük bir işaretle, canımın istediğini getiririm. İstersem fikrimi değiştiririm. Kim ne yapabilir? Hadi bakalım, kapının zili çalmadı, gelen giden yok. Tamam mı? Yoo, tamam değil, çünkü fikrimi yeniden değiştiriyorum, zil çalıyor ve Ali, yani kardeşim geliyor. Karşımdaki koltuğa oturuyor, bir yandan da önümdeki kağıtlarla daktilo makinesine şöyle bir göz atıyor. - Ne yapıyorsun? - Roman yazıyorum. Haksız yere azarlanmış bir çocuk gibi, bir an irkilerek anlamadan bakıyor yüzüme. - Niye? dört mevsim sonbahar/ahmet altan
Reklam
"Çoğu kez yüzlerinde, omuzlarında ve bileklerinde, birer hikaye özeti gibi duran bıçak yaraları olurdu bu tayfaların. Gözlerinde de, bu yaraları açan bıçakların parıltısı… Hatta, geçmişin karanlığında kalacağı yerde tafyaların gözlerinde soluk alıp veren bu çelik mavisi parıltılar kimi zaman öyle keskin oluyordu, öyle acımasız görünüyor ve öyle şiddetli yanıp sönüyordu ki, eminim, ister istemez tayfaların baktığı her yer biraz yaralanıyordu. Kıpırtılar, sesler ve yelkenli gemiler gibi gözüken şimdiki zamanın yüzünde küçük küçük, yara izine benzeyen pencereler açılıyordu yani ve anımsamak istemeyen bir geçmiş, bu pencerelerin gerisinde, alaycı bir sesle küstahça uğuldamaya başlıyordu."
derdin kendindendir bilmiyorsun derman yine sendedir görmüyorsun koskoca alem içine yerleştirilmiş sen hala kendini küçük bir şey zannediyorsun hz.Ali
...geçmişi küçük anlarda, geleceği de düşlerde arayıp bulmaktan başka seçeneğimiz yoktu.
Sayfa 62
Bizim küçük Anadolu şehirlerimizde bu müzmin evlenme hastalığı daima hüküm sürmektedir. En kuvvetliler bile bir iki sene dayanabildikten sonra bu amansız mikroptan yakalarını kurtaramazlar ve kör gibi, önlerine ilk çıkanla evleniverirler...
Reklam
Kendimiz iyi olamıyoruz ve başkalarının iyiliğini küçük görmek için onlara reklamcı, hayır dua avcısı, hatta riyâkar diyoruz.
Sayfa 129Kitabı okudu
40 Yaşındasın Rahmetini umarak Günahkar bir dille; Allah Azze ve Celle Ya Rasulallah, lemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
Öyle günlerim oluyor ki, etrafımda küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Taşıp dökülecek kadar kendi kendimi doyurduğumu hissediyorum. Kafamda, hiçbir şeyle değişilmesi mümkün olmayan muazzam hayaller, bana her şeylerden daha kuvvetli görünen fikirler birbirini kovalıyor... Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birini arıyorum. Bütün bu beynimde geçen şeyleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini. O zaman ne kadar hazin bir hal aldığımı tasavvur edemezsiniz. Kış günü sokağa atılmış üç günlük bir kedi yavrusu gibi kendimi zavallı hissediyorum. Odamdaki duvarlar birdenbire büyüyüveriyor. Pencerelerin dışındaki şehir ve hayat bir anda, insanı boğacak kadar kudretli ve geniş oluyor... Zannediyorum ki tasavvuru bile baş döndüren bir süratle hiç durmadan koşup giden bu hayat ve bir avuç toprağının bile doğru dürüst esrarına varamadığımız bu karmakarışık dünya beni bir buğday tanesi, bir karınca gibi ezip geçiverecek... Böyle acz içindeyken odamda her şey bana küçüklüğümü ve zavallılığımı haykırıyor. Sokağa fırlıyorum. Bir tek yakın çehre görsem de yanında yürüsem, hiç ses çıkarmadan yürüsem diyorum. Halbuki ara sıra karşılaştığım ahbapları görmemezliğe geliyorum. Hiçbiri bana bu anda yardıma çağrılacak kadar yakın görünmüyor. Bilmem beni anlıyor musunuz?
"Bende sahiden akıl yok..." diyordum. "Uzaktan erimiş kurşun gibi parladığını gördüğüm bu su beni yolumdan alıkoyuyor. Düşünmüyorum ki, o su, ancak uzaktan çok güzeldir. Onunla yakından temas etmek, bir sürü küçük, fakat yekûnu büyük münasebetsizliklere katlanmaya mecbur olmak demektir. Yaşım otuzu geçti. Bu manasız heveslere oyuncak olmanın bir macera telakki edileceği yaş değildir. Küçük şeyler için büyük fedakârlıklarda bulunmayı kabadayılık telakki edecek değilim ya?"
Reklam
Ve ben ki her insanı küçük bir hikâye gibi okuyup geçmeyi büyük adamlığın şanından addetmek isterim, bu kız bende hayatımın sonuna kadar bitirmeye imkan olmayan muazzam bir kitap tesiri yaptı.
Mektep kitaplarındaki haritalarda bir insan eli kadar küçük görülen Anadolu, çeşit çeşit birbirine benzemez insanlarla doludur.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.