Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ali Onar

Bin sene önceki fatih Türk süvari atalarınız, Orta Asya’nın bozkırlarından çıkıp komşu toprakları kalıcı olarak fetheden, at üstünde yaşayan toplulukların sonuncularındandı. En sonuncusu ise Cengiz Han ve varislerinin komutasındaki Moğollardı. Moğollar bir süre yiğitçe başarılı oldular ve Batı Rusya’dan Çin’e kadar dünya tarihindeki en geniş topraklara hükmettiler. Ancak Moğollar baskın gelebilmek için tarihin çok geç bir döneminde ortaya çıkmışlardı. Cengiz Han’ın dönemine gelindiğinde Çin’de ve sonrasında Avrupa’da, Asyalı süvarilerin uzun süren askeri avantajlarını sonlandıracak tüfekler ve diğer modern silahlar geliştirilmekteydi. Sonrasında Rus çarlarının orduları Moğolca Moğolistan ve çevresine sıkışıp kalan dek Moğollar tarafından ele geçirilen Toprakları yeniden kazanmayı başardılar. Moğolların aksine siz Türkler hiçbir zaman yerinizden edilmediniz, Türkiye’ye hükmettiniz ve diliniz Rusça veya İngilizce gibi bir Hint-Avrupa diline dönüşmeyip muhteşem bir dil olan Türkçe olarak kaldı.
Reklam
Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yararlı?
Desene, sen her tarakta bezi, her çıkarda gözü olan serserinin, dinsiz imansızın birisin! Bir gün bacak yaparsın, ertesi gün bacakları öbür dünyaya götürecek tabutu! Başka bir gün de, tutup tabutları cankurtarana çevirirsin. Tanrılar gibi gelişigüzel yaşıyorsun sen de. Yapmadığın iş yok onlar gibi.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ben nice kıpkırmızı korların karşısında oturdum; acıyla kıvrım kıvrım kıvranan dipdiri alevler gördüm. Sonunda baktım, ateş söndükçe söndü, sessiz bir avuç kül oldu. Ey okyanusların ihtiyarı! Senin bu alev alev yanan canından ne kalacak sonunda, bir avuç kül değil mi?
Sayfa 601Kitabı okudu
Çünkü nice nice uzun denemelerden sonra gördüm ki, insan elde edebileceği mutluluk kavramını pek yücelerde tutmamalı, hiç olmazsa biraz değiştirmelidir. Mutluluğu kafamızda, hayalimizde değil de; günlük yaşantımızda, eşimizde, yüreğimizde, yatağımızda, soframızda, atımızın sırtında, ocağımızın başında, yurdumuzda aramalıyız.
Sayfa 503Kitabı okudu
Reklam
Paulus, Korintos’lulara temiz ahlak ile bozuk ahlak üstüne ne demişti? İnsanlar ayıplar içinde ekilip, şanlar içinde biçilir dememiş miydi? Paracelsus da en iyi misk’in, en kötü bir şeyden çıktığını söylemez mi?
Sayfa 495Kitabı okudu
Ama diyeceksiniz, Stubb balinayı kendi yağının ışığında yemiyor mu? Bunu yapmakla ayrıca ağırlaştırmıyor mu bu işlediği suçu? Öyle ama siz aydın, pek obur bay, sığır kızartması yerken kullandığımız bıcağın sapına bir baksanıza! Neden yapılmış bu sap? Yediğiniz öküzün kardeşinin boynuzundan değil mi? Peki, ya şu yağlı kazı yiyip kemirdikten sonra, dişlerinizi neyle karıştırıyorsunuz? Aynı kuşun kanadıyla değil mi? “Kazları İşkenceden Kurtarma” derneğinin genel sekreteri, kazlar üstüne bildirilerini neyle yazardı? Bu dernek sadece çelik uçlu kalemler kullanmaya karar vereli daha bir iki ay bile olmadı.
Sayfa 376Kitabı okudu
Bir insan kafaca ne denli üstün olursa olsun, aslında az çok bayağı ve aşağılık gösterişlere başvurmadan, başka insanları sürekli olarak buyruğu altına alamaz. Onun için gerçek sultanlar, Tanrının yeryüzüne yolladığı sultanlar, dünyanın başına geçmekten kaçarlar, dünyanın verebileceği şanları şerefleri bunlara düşkün olanlara bırakırlar.
Sayfa 205Kitabı okudu
Biliyor musun ki bir kadın, bir erkeğe canice işkence etmek kudretine sahiptir, hiçbir vicdan azabı duymadan onu gülünç duruma sokabilir! Onun için sana her baktığında “şimdi onu ölüm ve hırsla acılara boğuyorum, buna karşılık, ileride bunu aşkımla ödeyeceğim” diye düşünür.
Bu mevlüde gidenler mi haklıdır o salonda dans edenler mi? Doğrusu, Neşet Sabit, kendisini ne onlardan ne bunlardan addedebiliyordu. Onun milli idealine göre vücut bulması lazım gelen yeni Türk cemiyetinin üslubu ne bu kerpiç duvar arasında bir örümcek gibi yaşayanlardan ne de iğreti bir dekor içinde kurulmuş kuklalar gibi zıplayanlardan örnek alabilirdi. Türk inkilabının vakarlı ve ahenkli ruhu, kendine layık ifadeyi çok daha canlı, çok daha şahsiyetli bir mimaride aramaktadır.
Sayfa 139Kitabı okudu
Reklam
Kimsesiz cennetiâla bile çekilmezmiş, a yavrum…
Sevdiğin bir insanın uzun zamandır görmediğin yüzü, ilk önce geçen zaman içinde meydana gelmiş dış değişikliklerle seni etkiledikten sonra yavaş yavaş yıllar önceki halini alır, bütün değişiklikler silinip gider ve karşına yalnızca olağanüstü, benzersiz bir ruhsal kişiliğin en önemli ifadesi çıkar.
Sayfa 108Kitabı okudu
Aşk yok olduğunda ruh derin bir kedere düşer. Sevilen kişi, seven için tüm evreni doldurmuş, sanki Tanrı olmuştur. Tanrı, o güzelliği kendi yaratmamış olsaydı, belki aşkı kıskanırdı.