Abdülvahâb, Müslüman tarihinin üçüncü yüzyılından (MS 950 civarı) sonra İslam'a eklenen her düşüncenin yanlış olduğu ve İslamdan çıkarılması gerektiği ilkesini benimsemişti. Hareketinin çıkış noktası buydu. Abdülvahhab ısrarlıydı: Gerçek Müslüman olmak için Müslümanlar, yalnızca Muhammed'in ortaya koyduğu orijinal inançlara tamamıyla ve kesinkes bağlı kalmalıydılar. Ve elbette, sadece Abdülvahhab'ın öğretilerini sıkı sıkıya izleyenler gerçek Müslümanlardı, çünkü sadece onlar hâlâ Allah'ın yolundaydılar.
Abdullah b. Ubeyde bazı şeyhlerinden rivayet etmiştir: Lokman oğluna şöyle demiştir: "Ey oğlum! Diline sahip olmayan pişman olur. Çok cedel eden kötülenir. Kötü yerlere girip çıkan itham edilir. Kötü kimseyle arkadaşlık eden salim olmaz. Salih kimseyle arkadaşlık eden hayırları kazanır. İzzetsizce izzet arayan, zulmedilmeksizin zillete çarptırılır. Dinde en helak edici ahlak dünya ve şeref sevdasıdır. Kim dünya ve onun şerefini severse Allah'ın gazabına müstahak olur. O Allah'ın gazabı ki ona Allah'ın rızasından başka hiçbir şey deva olmaz. Dine en yardımcı ahlak dünyaya karşı zahid olmaktır. Dünyaya karşı zahid olan Allah'u Teâla için çalışır. Kim de Allah'u Teâla için çalışırsa Allah Azze ve Celle ona mükâfatını verir."
106- Kim iman ettikten sonra Allah'ı inkâr ederse -kalbi iman ile dolu olduğu halde (inkâra) zorlanan başka- fakat kim kalbini kâfirliğe açarsa, işte Allah'ın gazabı bunlaradır; onlar için büyük bir azap vardır.
{Rivayet olunduğuna göre Kureyş kâfirleri, Ammar ile babası Yâsir ve anası Sümeyye'yi, zorla dinlerinden döndürmeye kalkıştılar.
Onlar bunu kabul etmeyince, Sümeyye'nin iki ayağını iki deveye bağlayıp ters istikamette çektirerek parçaladılar.
Yâsir'i de şehit ettiler.
İslâm'da ilk şehitler bunlardır.
Ammar ise, onların işkencelerine dayanamayarak, diliyle onların istedikleri şekilde inkâr etti.
Durum Resûlullah (s.a.)'a bildirilince, "Ammar başından ayağına kadar imanla doludur.
İman onun etine, kanına karışmıştır!" buyurduktan sonra Ammar'a: "Seni yine zorlarlarsa, istediklerini söyle" dedi.
Bu durum, zorlama karşısında sadece dille inkâr etmenin caiz olduğuna bir delildir.}