Kendimizi nasıl da güzel kandırıyoruz değil mi? Hiç yoktan umutlar yeşertiyoruz içimizde, sonra nasıl da inanıyoruz o umutlara, sıkı sıkıya bağlanıyoruz. İnsanın gerçeği bu. İnanıyoruz ve gerçeği yitirmek pahasına yapıyoruz bunu. Hayatın durağan ritminde farkedemiyoruz, ta ki bir ömrün geçip gittiğini anlayana kadar.
Sadece aklıyla hareket ettiğini düşünen insanlara meydan okuyan bir roman demiş Tim Parks, çok güzel özetlemiş.
Durağan ilerleyor fakat öyle güzel işlemiş ki adeta hissettim ne anlatmak istediğini, hayatımdan örnekler buldum okurken. Ne kadar anlatsam da en güzel arka kapaktaki şu parçayla anlaşılır söylemek istediklerim: " Yaşamı boyunca beklediği an bir türlü gelmez. Varoluşun anlamsızlığı, boylu boyunca serilir önüne. Gündelik hayatın durağan ritmi, alışkanlıkların uyuşturucu etkisi ruhunun derinliklerine işlerken Tatar Çölü'nün sadece kendisinin değil aynı zamanda insanlığın sınır bölgesi olduğunu anlar."