2 Mart 1320 (15 Mart 1904) Salı sa. 1 — Bu dakika zihnimde hiçbir acının karanlığı olduğunu kabul etmek istemiyorum. Zira, işte şen ve keyifli bir haldeyim. Şimdi takdir etmek isterim ki, hayatın saadeti ve sevincin zamanı, anlayış tarzına bağlıdır. Bu teori genel olmasa bile benim için takibi lazımdır. Çünkü bu felsefi teori olmadıkça hayatımın son nefesine kadar bir an sevinç görmek anlamsız olur.
"Anlamın kendisine tanıklık edersin bazen, bazen yataklık. Önemli olan sende bıraktığı izdir, sensindir evet, ama aynı anda hiç de önemli değildir, değilsindir. İşte bu, aynı anda hem her şey, hem de hiçbir şey olabilmek demektir."
Reklam
En az benim kadar mücadele etmeyi bilen birine ihtiyacım var Ayakta kalmanın fazla ağır geldiği günlerde ayaklarımı kucağında tutmaya razı birine Daha ben bile ne istediğimi bilmezken tam da ihtiyacım olanı veren biri Konuşmasam bile beni anlayan İstediğim bu işte
Dini hakikatlerin sadece iman sayesinde kavranabileceği, Tanrı'nın sadece müminlere kendini açıkla­yacağı, ve bu yüzden de ancak yüreğin, duyguların ve müminler­deki düş gücünün dindarlığa müsait olduğu konusunda uzun süre direten teologların ardından, insanın "doğal anlama yetisi" ve insani akıl gücü ile de Tarın'yı anlayıp tanıyabileceğini dile getire­bilen aydınlanmacı hareketten söz edelim. Demek oluyor ki, aklın dahi, düş gücü gibi "bir hayalperest olduğu" kabul edilmekteydi. Reimarus işte bu görüşün etkisi altında "Doğal Dinin Başlıca Hakikatleri" adlı eserini yazdı. Giderek insanın tümünün bütün yetenekleriyle birlikte dinle ilişkili olduğu kabul edildi; yürek, ruh­sal durum, anlama yetisi, akıl, duyumsama, bilme, isteme, kısaca­sı insanda varolan her yeti dinle ilgili sayılıyordu. Hegel, felsefenin bile dinsel olduğunu göstermiştir. Günümüzde de dinle ilişkilendi­rilmeyen ne vardır? "Sevgi dini", "özgürlük dini", "politik din", kısacası, her coşkunluk dinle ilişkilendirilmektedir. Gerçekten de bu böyledir.
Bir de bunun yanı sıra acı çekerek hayatını anlamlandıran insanlar var. Mutlu olmaktan, huzurlu olmaktan korkuyor gibiler. Âdeta mutluluktan kaçıyorlar. Önemli bir konunun altını çiziyorsun. Mesela biri çocukluğunda keyifli bir keşif ortamındayken, dışarıdaki tanıklık, "Kikirdeyip durma, öyle bağırma, anladın değil mi? Niye geç kaldın, çok gezen tavuk ayağının bokuyla gelir unutma," demişse... Büyüdüğünde ne zaman mutlu olsa içinde bir korku, kaygı belirir; farkında değildir ama kendisine aşağılayıcı bir laf geleceğini bekler, mutluluğunda bile tereddüte düşer, sadece engellenmiyorsun, utandırılıyorsun da. Hem de iliklerine kadar... Ah öyle bir hâl ki bu, çocukluktaki utandırılma insanın bütün hücrelerine işler. İnsanın özüne kadar gider. İşte o zaman mutluluktan korkar hâle gelirsin; hayatında iyi bir şey olduğu zaman bilisinn ki bir şeyelr ters gidecek. Başına bir şey geldiğinde de, " Çok şükür zaten mutlu değilim," deyip kendini güvende hissedersin.
Bir posta iki aslan sığmaz. Bir aynaya iki suret, bir Kâbe' ye iki İlah olmaz. Sen gönül Kâbe' ni başka yerde kur. Bundan gayrı sen artık 'Şeyh Yunus,' oldun. Mürşid-i kâmiller halkı irşat etmek gerek. Sen bilmez idin, hamlığın vardı, kapımıza gelmiştin. Burada buldun ve piştin. Şimdi olma, oluşta yanma vaktidir. Hani 'bilmek-bulmak-olmak' vardır demiştim. Sen burada kendini bildin. Bununla yetinmedin, Hakk'ı buldun... Şimdi git ki olasın. Yolcu sensin. Yol gönüldür. Gitmek dergâhımızdan değil, kendi benliğindendir. Kendine benliksiz gelesiye kadar gitmek gerektir. Bildin ki hakikati anladın; buldun ki O' nu gördün, şimdi ol ki ikilikten kurtul. Sonrası gönüller avlama zamanıdır. Tut ki, kol alışkın asil doğanı gönüller avlamaya gönderiyorum. O doğan ki hangi gönül kuşuna hamle etse o kuş saadet bulacak, hangi Kâbe' ye yönelse oraya melekler inecek; hangi insana uğrasa yaratılışının gereğini idrak ile varlığını anlayacak, kendinden haberdar olacak. İşte bunun için şimdi şu igsiyi atıyorum, gittiği yere gider, orada vatan tutar, onunla birlikte kök salar, gönüllere Kâbe inşa edersin.
Sayfa 271Kitabı okudu
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.