“Hiç kimse önemsiz değil, her birimiz, her gün ya bir medeniyet kurmak ya da tam tersine dünyayı yok olmaya terk etmek arasında seçim yapmak zorundaydık, en ufacık şeylerde bile üstlenmemiz gereken bir görev vardı.”
2000’li yıllardan kalma günlüğünü bulduğu gün hayatını sorgulamaya başlar Ellinor. Peşi sıra yaşadıkları olaylarla, postacıları temsil etmek üzere aldıkları iş gereği diğer insanlarla etkileşim içinde oldukça hayatını aslında bir ölüden farksız yaşadığını fark eder.
Ellinor’un sorgulamalarında çoğumuzun yer yer kendini bulacağı, yalnızlaşan dünyamızda kaybolup gittiğimizde durup etrafımızda akan bir hayatın olduğunu ve bu akışın içinde olduğumuzda kendimizi canlı hissedeceğimizi gösteren bir kitap.
İnsanın acıyla başa çıkabildiği ya da onun üstesinden gelebildiği noktalara yaklaştığımızda gücünün kaynaklarına ve iktidarının ardındaki sırra erişmiş oluruz.