Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Almanlar için söylenmiştir bunlar: Yoksa başka her yerde okuyucularım var, –hepsi de seçkin kafalar, yüksek orunlarda ve görevlerde yetişmiş, kendilerini göstermiş kişiler; gerçek dehalar bile var okuyucularım arasında. Viyana'da, Petersburg'da, Stockholm'da, Kopenhag'da, Paris'te, New-York'ta, her yerde beni buldular; bir o Avrupa'nın basık ülkesi Almanya dışında . Açıkça söyliyeyim, beni okumayanlardan, ne adımı, ne de felsefe sözcüğünü duymuş olanlardan memnunum asıl; ama örneğin burada, Torino'da nereye gitsem herkesin yüzü gülüyor beni görünce. Şimdiye dek en çok gururumu okşayan da, meyve satan yaşlı kadınların bana en tatlı üzümlerini seçip vermek için çırpınmaları. İnsan feylosof oldu mu, böyle olmalı işte...
Bunların hepsinde –besin, yer ve iklim, dinlenme seçimi– bir kendini sürdürme içgüdüsüdür buyuran, en açık olarak savunma içgüdüsünde ortaya çıkar bu. Çok şeyi görmemek, işitmemek, yanına yaklaştırmamak, –işte ilk akıllılık, insanın bir rastlantı değil de zorunluluk olduğunun ilk kanıtı. Bu kendini savunma içgüdüsünün yaygın adı beğeni ’dir. Onun buyruğu yalnız “evet” demenin bir “çıkar gözetmezlik” olacağı durumlarda “hayır” dememizi değil, bir de elden geldiğince az “hayır” dememizi ister. Hiç durmadan “hayır” demek zorunda olduğumuz yerden kendimizi çekip almamızı, sıyırmamızı ister. İşte bundaki sağduyu: Savunma harcamaları, çok küçük de olsalar, bir kez kural, alışkanlık durumuna geldiler mi, olağanüstü büyük ve hepten gereksiz bir yoksullaşma doğururlar. Büyük harcamalarımız çok sık yaptığımız küçük harcamalardır. Savmak da, yanına yaklaştırmamak da bir harcamadır, –bunda yanılmamalı insan–, olumsuz amaçlara harcanmış güçtür. İnsan sürekli savunma zorunluluğu içinde, kendini artık savunamaz oluncaya dek güçsüz düşebilir. –Diyelim ki şu anda dışarı çıkıyorum ve karşımda sessiz, soylu Torino yerine bir Alman kasabası buluyorum: O yavan ve korkak dünya içime dolmasın diye, içgüdümle kabuğuma çekiliverirdim hemen. Ya da o taş üstüne kurulmuş ayıp, hiçbir şeyin kendinden büyümediği, iyi, kötü herşeyin sürüklenip getirildiği büyük Alman kenti çıktı karşıma. Bu durumda k irpi olmaz mıydım? –Ama dikenleri olmak savunganlıktır; hele ellerimiz açık durmak varken hal böyle ise, o zaman iki kat lükstür...
Reklam
O güçlü çağlarda ozanların esin dedikleri şey nedir, 19. yüzyıl sonunda bunu açıkça bilen var mı?Yoksa, ben anlatayım. İçimizde azıcık boş inanç olmaya görsün, insanüstü güçlerin cisimlenmesi, yalnızca onların sözcüsü, aracısı olduğunuza inanmaktan kendinizi alamazsınız. İnsanı en derinden sarsan, altüst eden birşeyin birdenbire anlatılmaz bir doğruluk ve incelikle görülür,duyulur olması anlamına gelen "vahiy" sözcüğü var ya, bu olaya tıpatıp uyar işte. İnsan aramaksızın duyar, kimden geldiğini sormaksızın alır; bir şimşek gibi çakar düşünce. ... Bir derin mutluluktur, en büyük acılar, en korkunç şey orada karşıt etki yapmaz, tersine gerekli duyulur, istenir, bu ışık bulluğunda zorunlu bir renktir o da;biçimlerle dolu engin uzayları kaplayan bir ritim bağlantıları sezişi, -ki uzunluk, geniş dalgalı bir ritim gereksinmesi neredeyse esin gücünün bir ölçüsüdür, onun baskısını, gerilimini bir anlamda gidermektir... Hiçbir şey elinizde değildir, gene de bir özgürlük duygusu, bir saltlık, bir güç, bir tanrısallık fırtınası içindeymiş gibi olup biter hepsi... İmgenin, benzetinin artık size bağlı olmayışı işin ilginç yanıdır, imge nedir, benzeti nedir, hiçbirini bilmez olursunuz.
Ecce Homo
Bir atom bombası yapmak için gereken detayı, disiplini, organizasyon kabiliyetini düşünün. Şimdi de bunlardan binlercesini yapmak ve bu uğurda milyonlarca vatandaşını da aç ve sefil bırakmak için gereken deliliği ve aptallığı düşünün. Ecco homo! İşte insan!
Ecce Homo!
Çarmıha ha!... Çar mı ha!... Bir suçsuzu, bir inanmışı çarmıha!... Affetmediniz, bağışlamadınız... Sürü hep kandırılacak... Sürü hep kullanılacak... Ne yazık ki, bu hep böyle olacak... (Elindeki kırbaçla İsa'nın omzuna vurur. Bir iki adım geriler, durur, bir süre İsa'ya bakar.) İŞTE İNSAN!
Sayfa 69 - Ekim 1970Kitabı okudu
Reklam
Köşesinde oturan zavallı ahlakçının biri de diyor ki: "Hayır! İnsan başka türlü olmalıydı!" Hatta biliyor da, nasıl olması gerektiğini; bu sefil yobaz, duvara çiziyor kendini ve "işte insan!" diyor...
Ecce Homo!!!
Çarmıha gerilmeden önce işkence edilmiş ve başına dikenli taç yerleştirilmiş İsa'yı göstererek söylenmiş bir sözdü.Söyleyense,İsa'yı, karşısındaki kalabalığa gösteren Yahudiye eyaletinin valisi Pontius Pilatus'tu."İşte"diyordu."İnsan bu!"Bunu söylerken,"Halkı isyana teşvik ettiği için yargılayıp ölüme mahkum ettiğimiz insan bu" demek istiyordu Ya da,"Mesih dediğiniz zavallı ölümlü bu"diyordu.Ya da,"Ben de artık ona inanıyorum ama çok geç,ancak biliniz ki, İşte İnsan!"diyordu.Bu iki kelime: İşte İnsan! Yüzlerce sanatçıya ilham kaynağı olmuştu.İnsanların İsa'ya söyledikleri son sözdü belki de.Ne de olsa onu öldürüyorlardı, söyleyebilecekleri başka bir şey yoktu...
113 öğeden 71 ile 80 arasındakiler gösteriliyor.