Garson, masayla mutfak arasında koşuşup duruyordu. “Evet beyim, geliyor beyim, şimdi hazır beyim.” Turgut, masalardaki aşırılığı yeterli bulunca, birden garsonun hızını kesti: “Oldu artık. Şimdi bizi rahatsız etmek yok. Bu masayı unut, ben seni hatırlayıncaya kadar.” Gülerek Metin’e baktı: “Her şey tamam mı? Muhabbete geçelim mi?” Garson, Turgut’u
“ Yabancı bitkiler gibi aşk da hazırlanmış topraklar, özel bir sıcaklık istemez miydi? Öyleyse ay ışığında iç çekişler, uzun uzun kucaklaşmalar, bırakılan ellere dökülen gözyaşları, tenin bütün hırsı, ateşi, sevginin bitkinlikleri, durgunlukları, rahatlıkla dolu şato balkonlarından, pencereleri ipek perdeli, halıları kalın mı kalın, masaları çiçek dolu, yatağı peykeler üzerine konmuş kadın odalarından, değerli taşların özel uşak giysilerindeki kordonların parıltısından ayrılamazdı. “
Reklam
Garb'ın Şark kültürüyle yozlaşması kısmı:
Dönülmez kararını uygulamaya koymadan iki gün önce son bir davet verdi, şimdiye kadar düzenlediklerinin en görkemlisiydi bu. İran ve başka İslam ülkelerinden gelen elçilerin Paris'te ilk kez görünmeleriyle birlikte Fransa'da Doğu havası moda olmuştu; Şark kültürü kisvesine bürünmüş kitaplar yazılıyor, masallar ve efsaneler anlatılıyordu; insanlar Arap tarzında giyinmekten zevk alıyor ve Arapların cafcaflı konuşma üslubunu taklit ediyorlardı. Madame de Prie, korkunç bir masrafın altına girerek şatonun tamamını bir Şark sarayına dönüştürtmüştü. Yerlere değerli halılar serilmişti, pencere demirlerinde gümüş zincirlere bağlı gaklayan papağanlar, beyaz tüylü kakadular salınıyordu, türbanlı uşaklar geniş ipek şalvarlarıyla koridorlarda sessizce koşturuyor, o zamanlar henüz hiç bilinmeyen Türk tatlılarını ve içeceklerini macera dolu görkemden gözleri kamaşmış konuklara sunuyorlardı. Bahçeye renkli çadırlar kurulmuştu, oğlanlar ellerindeki geniş yelpazeleri sallayarak serinlik yayıyorlar, koruluğun kuytularından müzik sesleri geliyordu; akşamı masalsı ve unutulmaz kılmak için her şey sağlanmıştı; o gece yıldızlarla kaplı olan gökyüzün de gümüş gibi parlayan hilal, Boğaz'daki gecenin boğucu sıcağına gizemli bir şehvet kazandırmak için hayal gücünün hesaplı oyununa katkıda bulunuyordu.
Sayfa 37 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Düşünün bir, aynı hikayeyi Gottfried Keller'den, Dickens'tan, d'Annunzio'dan, Binbir Gece Masalları'ndan, Charles-Louis Philippe'ten, Hamsun'dan, Storm'dan, Hardy'den, Andrejev'den, Bandello'dan, Rosegger'den, Reymont ve daha pek çok yazardan çalmışım. Bir insanın kötü yola nasıl düştüğünü gösteriyor bu örnek.
Bir inek varmış orada, çağırmışlar; Anlatmışlar durumu, inek şaşakalmış: - Bunun için mi çağırdınız beni, demiş; Yılan haklı elbet, sorulacak şey mi bu? Yıllardır beslerim şu insanoğlunu Her gün türlü iyilikler görür benden; Her şeyim onun, yalnız onun içindir: Sütümü, çocuklarımı yer içer satar, Sayemde kesesi dolu döner pazardan. Yaşlandıkça bozulan sağlığını Hekimler değil, benim düzelten. Benim bütün emeklerim, çektiklerim Yalnız ona kâr ve keyif sağlar. Hizmetinde ihtiyarladım, tükendim, Ne ot verir, ne otlakta rahat bırakır Bağlar unutur beni bir köşede. Bir yılan olsaydı efendim, Bundan daha nankör olabilir miydi? Daha fazla söyletmeyin beni.
Sayfa 410Kitabı okudu
Dönülmez kararını uygulamaya koymadan iki gün önce son bir davet verdi, şimdiye kadar düzenlediklerinin en görkemlisiydi bu. İran ve başka İslam ülkelerinden gelen elçilerin Paris’te ilk kez görünmeleriyle birlikte Fransa’da Doğu havası moda olmuştu; Şark kültürü kisvesine bürünmüş kitaplar yazılıyor, masallar ve efsaneler anlatılıyordu; insanlar Arap tarzında giyinmekten zevk alıyor ve Arapların cafcaflı konuşma üslubunu taklit ediyorlardı. Madame de Prie, korkunç bir masrafın altına girerek şatonun tamamını bir Şark sarayına dönüştürmüştü. Yerlere değerli halılar serilmişti, pencere demirlerinde gümüş zincirlere bağlı gaklayan papağanlar, beyaz tüylü kakadular salınıyordu, türbanlı uşaklar geniş ipek şalvarlarıyla koridorlarda sessizce koşturuyor, o zamanlar henüz hiç bilinmeyen Türk tatlılarını ve içeceklerini macera dolu görkemden gözleri kamaşmış konuklara sunuyorlardı. Bahçeye renkli çadırlar kurulmuştu, oğlanlar ellerindeki geniş yelpazeleri sallayarak serinlik yayıyorlar, koruluğun kuytularından müzik sesleri geliyordu; akşamı masalsı ve unutulmaz kılmak için her şey sağlanmıştı; o gece yıldızlarla kaplı olan gökyüzünde gümüş gibi parlayan hilal, Boğaz’daki gecenin boğucu sıcağına gizemli bir şehvet kazandırmak için hayal gücünün hesaplı oyununa katkıda bulunuyordu.
Reklam
22 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.