Aslında ben Haliç kıyılarında büyüdüm. Orası bütün klasik Osmanlı ekalliyetlerinin bir arada bulunduğu koca bir semttir. Yahudi, Rum ve Ermeni. Onların hepsi Osmanlı idi. Yerli İstanbullular ve çok değişik yerlerden gelen Anadolulular da vardı. Ama İstanbul onların hepsini eritiyordu. Onlar da etraflarına bakıp nasıl eriyebiliriz düşiincesindeydiler galiba. Nasıl efendi, hanım oluruz? Bir medeniyet kolay kurulmuyor. Bir Osmanlı İstanbul'u için 500 sene gerekti. Ama kırk senede o medeniyeti kemire kemire bitirdiler.
1923 yılı Ağustos ayında Lozan kahramanı Türkiye'de muhteşem bir şekilde karşılandı. İsmet Paşa çantasında Lozan Antlaşması'nı taşıyordu, eşi Mevhibe Hanım ise karnında oğlu Ömer'i. İsmet Paşa'dan birkaç ay sonra 2 Ekim 1923'te İtilaf Birlikleri, Dolmabahçe önünde Türk bayrağını selamlayarak çekildi. İstanbullular işgal askerlerinin yolcu gemilerine bindirilip geldikleri gibi gitmelerini Boğaz sırtlarından keyifle izlediler. Dört gün sonra da Türk ordusu sevinç gösterileri arasında İstanbul'a girdi, ülke kurtarılmıştı. Şimdi sıra kurtarılan ülkeye adını koymaya gelmişti.
Biz ki İstanbul şehriyiz,
Seferberliği görmüşüz :
Kafkas, Galiçya, Çanakkale, Filistin,
vagon ticareti, tifüs ve İspanyol nezlesi
bir de İttihatçılar,
bir de uzun konçlu Alman çizmesi
914’ten 18’e kadar
yedi bitirdi bizi.
Mücevher gibi uzak ve erişilmezdi şeker
erimiş altın pahasında gazyağı
ve namuslu, çalışkan, fakir İstanbullular
sidiklerini yaktılar 5 numara lambalarında.
Yedikleri mısır koçanıydı ve arpa
ve süpürge tohumu
ve çöp gibi kaldı çocukların boynu.
Ve lakin Tarabya’da, Pötişan’da ve Ada’da Kulüp’te
aktı Ren şarapları su gibi
ve şekerin sahibi
kapladı Miloviç’in yorganına 1000 liralıkları.
Miloviç de beyaz at gibi bir karı.
Bir de sakalı Halife’nin,
bir de Vilhelm’in bıyıkları.
Sayfa 23 - İKİNCİ BAP - YIL YİNE 1919 ve İSTANBUL'UN HÂLİ ve ERZURUM ve SİVAS KONGRELERİ ve KAMBUR KERİM'İN HİKÂYESİKitabı okudu