Bütün dünyâya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım;
Nihayet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.
Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı,
Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdiyi sarmıştı.
Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hılkat kesilmiş lâl...
Bu istiğrâkı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl
Muhîtin hâli
Kimileri fırsatları yakalar, kimileri uçup giden fırsatın arkasından bakar
Alın size bir Zen bilmecesi:
İki erik ağacı var. Biri, soğuk kış boyunca kendini hazırlar, bahar esintisi geldiğinde çiçek açmaya hazır olmak ister. Diğer ağaç, bahar rüzgârı estiğinde çiçek açmayı düşünür; bu ağaç kış ayazında titrerken birdenbire ılık rüzgâr esme-ye başlamıştır. Durmadan hazırlanan erik ağacı çiçeklerini pat diye açma fırsatını yakalamaya hazırdır, oysa diğeri andan faydalanmış ve çiçek açmaya hazırlanmaya başlamıştır.
Ertesi gün bahar rüzgârı diner, kış soğuğu geri gelir. Sonunda, hazırlıklarını ihmal eden ağacın çiçekleri o yıl açmayı başaramaz.İnsanlar da böyledir.
Kader rüzgârı hepimiz için esecek. Bir fırsattan en iyi şekilde faydalanıp faydalanmayacağınız, uzun vadede hayata kendinizi adamanız ve hazırlıklı olmanıza bağlıdır.
Araplar cinlere de inanır, bunları Allah'ın kızları sayarlardı . Bu inançta Arabistan ikliminin ve coğrafi durumunun tesirleri olsa gerektir. Cinler hayır ve şer işledikleri için onlara hürmet ve ibadet gerekirdi. Bunlar ekseriya bir taşın veya ağacın içini mesken tuttuklarından, o ağaç veya taşa ibadet edilirdi.
Milâttan sonra VI. Yüzyılın ortalarında Arabistan'da putlara artık eskisi gibi rağbet eden kalmamıştı. Araplar taştan ağaçtan yapılmış tanrıların dünyayı ve kâinatı idare edemiyecekleri inancına artık varabilmişlerdi. Her ne kadar başları darda kalınca gene onlara müracaat ediyor, kurbanlar kesip kanlarını bu putların üstlerine sürüyorlar idiyseler de, amaçları gerçekleşmeyince onlara küfretmekten de geri kalmıyorlardı. Hattâ Beni Hanife'nin uzun yıllar boyunca taptığı putu bir kıtlık sırasında yemiş olması, Araplar'ın tanrılarına bağlılıklarının ne derece
gevşediğini göstermeye yarayacak bir örnek teşkil etmektedir.
Hayır, hayır, en iyisi dünyaya gelmemekti ya da geleceksen, bir ağaç, bir taş olarak, daha da iyisi gelip geçenlerin topukları altında ezilen, kan dökmeyecek bir kum tanesi olarak gelmekti.