Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Fırçadaki son şiir
Hanife Mert Hanım'ın 412 sayfadan oluşan #FırçadakiSonŞiir eserini #okudum. Kitabı elime aldığımda Orhan Veli Kanık'ın hayatını konu alan bir yapıt olarak okumaya başladım, sayfalar ilerledikçe kendimi edebiyat dünyasının içinde gördüm. Bunu bir benzetme ile ifade etmek isterim. Bir arkadaşınız sizi yemeğe davet eder. Siz
Gittiğimiz yollardan geri dönülmüyor sevgilim Şimdi dünya çok acı. -Birhan Keskin
Reklam
Dolayısıyla insan ile hayvan arasındaki fark, tıpkı deniz haritaları, pusula ve kadranları kullanarak net olarak gittiği doğrultuyu ve denizdeki hâlihazırdaki konumunu bilen kaptanla, sadece dalgaları ve gökyüzünü gören eğitimsiz gemi tayfası arasındaki fark gibidir. Bu yüzden de insanın hayatını in concreto sürdürmesinin yanında in abstracto ikinci bir hayat sürdürüyor olması çok dikkat çekicidir ve hatta mucizevî bir şeydir. Bunlardan ilkinde insan gerçekliğin bütün fırtınalarına maruz ve şimdiki zamanda tesir edene av konumundadır; tıpkı bir hayvan gibi insan da didinir, acı çeker ve ölür. Fakat rasyonel değerlendirmenin önünde durduğu haliyle in abstracto hayatı, birincisinin ve içinde yaşadığı dünyanın sükûnet dolu yansımasıdır; bu az önce bahsettiğimiz minyatür kesittir. İşte bu sakin tefekkür alanında daha önce kendisini tamamen ele geçiren ve yoğun bir şekilde hareket ettiren ne varsa artık soğuk, renksiz ve yabancı görünür; burada kişi salt seyreden ve gözleyen konumundadır. Bu açıdan kişinin tefekküre çekilişi, bir tiyatro sanatçısının kendi rolünü oynadıktan sonra, tekrar sahneye dönmesi gereken ana kadar seyircilerin arasından sakince sahnede olan biteni akşına bırakarak izlemesi (ki bunlar oyunda kendi ölümünü hazırlayan koşullar da olabilir); fakat daha sonra tekrar sahneye çıkıp -yapmak zorunda olduğu gibi- eylemesi ve acı çekmesine benzer. İnsanî akışa bırakmışlık, hayvanî düşünce yoksunluğundan çok farklıdır ve bu da bahsettiğimiz ikili yaşamdan kaynaklanır.
Sayfa 180 - Doğu BatıKitabı okudu
Bir güz göğüsünüz siz; güzel, aydınlık, pembe! Ama bende bir deniz gibi yükselir de bun, Geri çekilirken üzgün dudaklarımda hep Yakan tadını bırakır acı çamurunun.
Kırk yıldır düşündüğüm halde, düşünmeye zamanım olmadığı duygusundayım. Varoluşumuzun en ilginç yanı bu düşünsel oyun. Acı, sevgi, kurtuluş, yalnızlık, mutluluk, kin, ölüm, ağaç, dağ, deniz, çocuk, adam, gece, sabah, evlerin duvarları, dünya, dünyayı saran boşluk, sonsuzluk, hepsi düşüncede oluşuyor. Hayır, “Cogito ergo sum” demeyeceğim. Peki ne diyeceğim? “Varım, öyleyse düşünüyorum
Zaman okyanusunda hep yenilenen dalgalarla dövülen, ama yerinden kıpır­damayan ve yıpranmayan bir kaya gibiydim. Ve an­sızın kabaran deniz beni aldı götürdü, ölümün kuca­ğına düşene dek de götürecek. Yaşamım, acı bir şe­kilde paldır küldür göçüyor. Ama bununla birlikte, şu anda dakika dakika, saat saat damlarcasına ağır akıyor. Her zaman şekerin erimesini, anının silinme­sini, yaranın kabuk bağlamasını, güneşin batışını ve bunalımın geçmesini beklemek gerek. Ne garip bir kesinti var bu iki düzen arasında. Günlerim benden koşarcasına uzaklaşıp gidiyor ve ben de onların her birinde ağır ağır eriyip yok oluyorum.
Reklam
Değil yalnız deniz, kıyı, köpük değil yalnız, boyun eğme nedir bilmeyen kuşlar değil, değil yalnız ordaki büyük gözler, burdaki büyük gözler, değil yalnız yaslı gece ve gezegenleri, değil yalnız orman ve yüksek kalabalığı, acı da, acı da, evet ekmeği insanın.
Ey yüreğine acı girmeyen adam, atçı Peleus değil senin baban, senin anan Thetis değil, seni çakır dalgalı deniz doğurdu, yalçın kayalar doğurdu seni, bu yüzden yüreğin böyle katı.
Sayfa 342 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları – XVI. Basım, Şubat 2021, Menitiosoğlu PatroklosKitabı okudu
- Ne taşıyorsun kanında kara genç? - Suyunu taşıyorum, bayım, denizlerin - Nerden geliyor, ana, bu tuzlu gözyaşları? - Suyunu ağlıyorum, bayım, denizlerin - Nerden doğuyor, yürek, bu ağırbaşlı acılık? - Çok acı, denizlerin suyu. Deniz, gülümsüyor uzaklarda
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.