Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Tersten görürsün hakikatini. .. İşte her kaybolduğunda, her canın her yandığında ... Sade­ce ayna ya bak ... Ve sağ elini kaldır. .. Karşındaki "aksinde" görüntüde ha­ vaya kaldırdığının sağ değil sol elin olduğunu gördüğünde ise mesajı yanlış anladığını fark et ... GÜLÜMSE ... Sana gösterilenin "acı" değil "lütur' olduğunu fark edip GÜLÜMSE ... Ve TEŞEKKÜR ET ... Kaybettiğin her şey kazancındır ... Unutma ilaç acı tatta sanılır ama insanı iyileştitir ... Bu hikaye DÜN' e ait ... Ve bu yüzden bu hikayenin yaşandığı yere "DÜN-YA" de­mişler ... O'nun katında her şey çoktan olmuş bitmiş ... Tersler düzmüş ... Düzler tersmiş ... "Nefis" nefis bir riya ...
İnsanlar acı çekmeden sorgulamıyor, zayıf hissetmeden sığınma ihtiyacı duymuyor, acizliğini fark etmeden de O'na dönmüyor.
Reklam
acı bir tütün gibi yakıyor genzimi senden uzak olmak akşamları dağılan sonbahar bulutları götürüyor bedevî sonbahar bulutları alıp götürüyor iki yorgun yaprak diye gözlerimi karanlığı karşılamak sulanmış toprak bir avluda pembe ve mor ve bir genç kız yüzü kadar dinlendirici gecesafalarıyla beraber karanlığı sensiz karşılamak açık deniz uğultuları çocuk şiirleri ve mapusâne türküleriyle dolduruyor içimi yıldızların pırıltılı ağırlığı altında kerpiç duvarlar çatlarken yalnız olmak sensiz olmak
Sayfa 123 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
"Artık acı duyuyorsun, balık" dedi. "Tanrı biliyor ya ben de."
Bu kadar kederli görünen biri olamazdı. Güneş ışığını içerideki derinliklere taşıyan huzmenin yarı yolunda belki de acı ve kara bir göz yaşı olmuştu; bir göz yaşı akmıştı, dalgalanan sular o gözyaşını kendine katmış ve durulmuştu. Bu kadar kederli görünen bizi olamazdı.
Aynı ayın şubattan sonra gelen ocak ayı
Buradan alın beni! Fırtına gibi hızlı bir troyka verin bana! Otur, arabacı, çal çıngırağımı, kanatlanıp uçun atlar, götürün beni bu dünyadan! Uzaklara, çok uzaklara, hiçbir şeyin, hiçbir şeyin görünmedigi yerlere. İşte gökyüzu karşımda yükseliyor, küçük bir yıldız parıldıyor uzaklarda; koyu ağaçlarıyla ve ayla birlikte geride kalıyor orman; mavi bir sis seriliyor ayaklarımın altına; sisin içinden müzik sesi geliyor; bir tarafta deniz, diğer yanda İtalya ; işte Rus köyleri de görünüyor. Şu uzakta görünen benim evim mi? Pencerede oturan annem mi? Anacığım, kurtar şu zavallı oğlunu! Şu ağrıyan başına bir damla gözyaşı dök, bak oğluna nasıl eziyet ediyorlar! Bas bağrına zavallı yetimini! Dünyada gideceği yer yok! Her yerden kovuyorlar! Anacığım! Acı şu hasta yavruna!. Bu arada, Fransız Kralı'nın burnunun altında bir şiş olduğunu biliyor musunuz?"
Reklam
O Mahur Beste Çalar Müjganla Ben Ağlaşırız
Atilla İlhan’a ait bu şiiri görenler, onun diğer şiirlerinde olduğu gibi bir kadının adını zikrettiği yanılgısına düşer. Şiirin arka planında çok hazin bir öykü yatıyor aslında. Şair; Deniz Geçmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam edildiğini öğrendiği 6 Mayıs 1972 gününün sabahında, İzmir’de vapurdayken bu şiiri kaleme almıştır. Şair, 12 Mart sonrasının kahır günlerinde bir sabah, radyodan “Denizlere kıydıklarının” acı haberini alır. Karşıyaka’dan İzmir’e geçmek için vapura biner. Sanki o acı haberin etkisiyle simsiyah gökyüzünün altında hırçın, çalkantılı olan deniz de bulanıktır. İşte o an ilk mısra düşer aklına. Vapurda sessiz bir köşe bulup birkaç kez yüksek sesle tekrarlar. Atilla İlhan’ın “müjganla ağlaşmak” ifadesiyle kastettiği şey; idam edilen Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın arkasından döktüğü gözyaşlarıdır. “Müjgân” Atilla İlhan’ın kirpiklerini; güneşten ışık yontan sert adamlar ise Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı yansıtmaktadır.
Sayfa 98 - LiteratürKitabı okudu
Kırağılı Bir Gecede Kudüs'ü Düşlüyorum biri bir yerde canevimizde kurşuna serilirken kanımız ateştir akar yanan deniz Kudüs seğrir bir yanımız bulunduğun yerde bir akşam nöbetinde acı bin kez vursa da onlar büyür su büyür çocuklar yeşile Kudüs büyür bulunduğun yerde bir akşam nöbetindeyim
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.