''Yüce Krezüs, Aslan Kral! Şüphesiz bir devletin devamı için bilgili vezirlerin denetiminde bir hazine ve güçlü ordu şarttır ama bir milletin kendisi olarak bahtiyar bir ömür sürmesi , ancak sağlam bir cultura sayesinde mümkündür. o culturanın kıvama ermesi için bilgiler,bilginler ve sanatçılar başta olmak üzere bütün bir millet uzun çağlar boyunca taş üstüne taş koyarak şehrin duvarlarına ruh üfler, gelenek oluşur. Cultura bir milleti millet yapan ortak vicdandır, töredir, sophiadır, anlayıştır. Devletlerin birer adı, birer de ömrü vardır. Tpkı yatağında ilerleyen şu gördüğünüz kutsal Hermos gibi. Bu ırmağı yüzyıllardır yaşatan şeyin, sağlam dere yatağındaki kumlar olduğunu inkar edemeyiz. Bu kumlar çok uzun tarihten bu yana, siz deyin çağlayarak, yuvarlanarak, sürüklenerek, arınarak, şekillenerek; ben diyeyim bilgiler, bilginler ve sanatçıların acıları sevinçleri, duyguları ve hayalleriylr yavaş yavaş birikerek, toprağın üzerinde sağlam bir katman oluşturmuş ve böylece suyu taşıyıp durmuştur. Şimdi bu Mikra Asia topraklarında hüküm sürmüş Hattiler, Luvileri , Akaları, Akadları,Phrygialiları, Troyalıları, Hititleri ve diğerlerini düşünün ;tarihini bildiğiniz, adını hatırladığınız yığınla devleti ve krallarını düşünün. Hepsi bu coğrafyanın zaman ırmağında bir sel misali bazen coşkuyla aktılar, bazen cılızlaştılar; kâh fakir oldular, kâh zengin...''
Sayfa 29 - kapı yayınlarıKitabı okudu
Köpek gibi yaşamaktansa aslan gibi ölmek evladır.
Paşa Buhara’dan ayrılırken şu sözleri söyledi: ‘Türkistan için mücadele etmek lazım. Zaten hak olan ölümden korkarsan, köpek gibi yaşamayı ihtiyar edersin. Hem geçmişimizin, hem de geleceklerimizin lanetlerine müstahak oluruz. Halbuki kurtuluş için ölmeği göze alırsak, bizden sonrakilerin, hür ve bahtiyar olmasını temin etmiş oluruz.”
Reklam
İkimizden bir “biz” çıkar mı? İkimizin olmayan hikayesinden bir “hikayemiz”?
Hayır uyaksız siir üzümsüz salkımdır yani çöptür.
Bir keresinde, başarılı şairlerimizden Kolya Glazkov ile şiir uyaklı mı, uyaksız mı olmalı diye gün boyu tartışmıştınız. Sen hiçbir şeyden bıkmadığın kadar usandığını söylemiştin uyaklı şiirden. Glazkov ise şiirin uyaklı yazılmasından yanaydı. Uzun süre tartışmış, bir sonuca varamamıştınız. Geç vakit ayrıldığınızda ikinizde hâlâ kendi görüşünüzden ödün vermemiştiniz. Gece yarısına dek söylenip durmuştun. Batı’da yenilikçi şiirlerin bire bir çevirilerinden okunduğunu söylemiş, Moskova’da kimse çağdaş şiir sanatından anlamıyor diye dert yanmıştın. Bir türlü çıkış yolu bulamadığınız konu üzerinde tüm gece düşündüğü anlaşılan Kolya Glazkov, sabahın köründe ilk metroya atladığı gibi kapımıza dikilmişti. Uykusuzluktan şişmiş gözleri, ayağındaki tuhaf şalvarla dalmıştı içeri. Eşikten adımını atar atmaz da zafer kazanmanın gücüyle bağırmıştı: “Kim ne derse desin, uyaksız şiir, saçsız kadına benzer!” Sen kızgın bir aslan gibi bir hamlede fırladın yataktan. Yanıtın hazırdı: “Peki sen her tarafı saçlarla kaplı kadının nasıl olacağını gözünün önüne getirebiliyor musun?!”
Soğuk, karlı, zemheri ayında Alpler'den Ege'ye uzanan türkü, oradan da Aslan yurdu köyüne ulaşmış; Birmanlar'da dalgalanarak yan yana gelmişti. Enternasyonalizmin en güzel marşını oluşturmuşlardı. İsviçre'li, Türk ve Kürtlük emeğinin özgürleşmesinde birleşmişti. Barbara, Bahtiyar ve Orhan. Onları dağlardan savunan Doktor Hü, Hamza ve Ali Ekber...
Sayfa 286 - Kardelen YayıncılıkKitabı okudu
KOD ADI: BAHTİYAR Geçiyor önümden, sirenler içinde / Ah, eller üstünde / Çiçekler içinde / Tabutunda mor dağların büyüsü / Dudağında yarım bir sevdanın hüznü / Aslan gibi göğsü, türküler içinde /
Reklam
51 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.