Cehalet pazarlanan ve cahillerin alkışlandığı toplum. Mazoşist toplum, aynı zamanda cehalet pazarlanan bir toplum demektir. Cehaletin, dedi-kodunun, iftiranın, yalanın en fazla alıcısı bulunan yer mazoşist toplum alanlarıdır. Yaşanan çağ 21.yüzyıl olsa da akıl masallarla, hurafelerle esir alınmıştır. Cehaleti, bilgisizliği, iftira etmeyi, yalancılığı, sahtekârlığı, dolandırmayı, başıboşluğu, tembelliği, çalışmadan ve üretmeden kazanmayı, çalmayı çırpmayı hayatlarının gayesi olarak gören bireylerin meydana getirdiği toplumlar içindeki çelişkileri tetikler. İnsana da değerlere de güven duymayı ortadan kaldırır. Kalp paranın asıl paranın yerini alması gibi cehalet pazarlanır. bilim dışlanır. Doğruluk, dürüstlük, hak, kazanan hukuk, adalet, özgürlük para etmez! Gerginlik arttıkça artar. Mazoşist bir toplumda yalancıların mumları hiç sönmez. Yanar da yanar. Bilgi kirliliği ve propaganda ile cehaleti körükleme, cahilleri alkışlama, bedavadan, yani hak etmeden unvanlar, makamlar dağıtma, medya bombardımanları ile var olan seviyeyi daha da aşağı çekme. Artık böyle bir toplum yaşasın cehalet, kahrolsun bilim ve bilgi, noktasına alıştırılmaya çalışılır.
Sayfa 147 - Net KitaplıkKitabı okudu
Evren ve İnsanın Kavrayışı
Hâlbuki bizler ne tümel anlamda evrenin yapısı hakkında, ne de evreni oluşturan unsurlar arasındaki ilişkiler hakkında bilgi sahibi olamayız. Çünkü biz o yapının içindeyiz. Ona dışından bakabilecek imkânımız yok. Evreni ve onun bir parçası olan toplumu kendi referans noktamızdan tanımlayabilir, betimleyebiliriz, nitekim gerek fen bilgilerimiz, gerekse topluma ilişkin bilgilerimiz bu sınırlardadır. Ancak, bizler evreni ve toplumu, tanımlamak, betimlemek noktasında kalmıyoruz, bildiklerimizi mutlak sayıp evrene ve topluma müdahale de ediyoruz. Çarpıklık burada başlıyor işte. Biz hem yeterince bilgiye varamıyor hem de bilgimiz mutlakmış gibi tasarrufta bulunuyoruz. Bunu yaparken bazı yasalara uyuyoruz ve iște hangi yasalara uyduğumuzu bilemiyoruz. Çünkü kendimiz hakkında ne kadar bilgi sahibi olsak "kendimiz" denilen șey o kadar uzağa gidiyor.
Sayfa 279 - Tiyo YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
İnsan doğasının önemli özelliklerinden birisi de aceleciliğidir. İnandıklarına, düşünce ve özlemlerine bir an önce ulaşmak ister. Önüne çıkan engellerle uğraşır, didinir. Ancak bu engeller sistemli ve sürekli olmaya, bu hale getirilmeye başlanmışsa, önüne mutluluk olarak koyduğu değerlere ömrü içinde ulaşamayacağı duygusuna kapılması ve
Sayfa 162 - 163Kitabı okudu
İNSAN SORMADAN EDEMİYOR...!
"Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi? Hiç vaktiniz yok, "Fast live", "Fast food", "Fast music", "Fast Love" ... Dikte ettirilen "yükselen değerler", "in"ler, "out"lar... Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi. Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, size sesleniyorum! Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini? "Copypaste" yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını? İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz "mail"le arkadaşlarınıza? Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız? Ya da Geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman? Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını. Ve ıslak toprak kokusu var mıdır, dosyalarınız arasında? Öpmek, koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?... Bilgi toplumu olduğunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?" (Müşfik Kenter)
Sayfa 234 - Diyanet İşleri Başkanlığı YayınlarıKitabı okudu
Yirmi birinci yüzyılın sözde enformasyon toplumu,belki de önceki yüzyılların tüm toplumlarından daha zayıf bir belleğe ve tarih bilgisine sahip.Sansür yada bilgi manipülasyonu yüzünden değil, işittiklerimizi, gördüklerimizi ve okuduklarımızı seçmemize izin vermeyen bir haber bombardımanıyla karşı karşıya kaldığımız için.O kadar çok haber var ki günlük yaşamımızda,adeta arka planda bir gürültü halini alıyor haberler.Tıpkı hızlı besin, hızlı seks, hızlı kültür gibi, hızlı haber de totaliter nitelikte.Çünkü insanları artık ayrım yapamayan duyarsız bir toplum olmaya yöneltiyor.
Küreselleşmenin aslında tüm dünyanın uygarlaşması, bilgi toplumu olması, kalkınması vs. değil de zengin ile yoksul ülkelerin arasındaki uçurumun artması (yani dünyanın, zengin Kuzey-yoksul Güney ve zengin Batı-yoksul Doğu olarak kutuplaşması) anlamına geldiğine dair son bir kanıt verelim. Dünyanın en yoksul 48 ülkesinin -yani tüm dünya ülkelerinin dörtte birinin- gayrisafi milli hasılalarının toplamı, dünyanın en zengin üç kişisinin servetlerinin toplamından daha az. Dünya nüfusunun en zengin %2'si, tüm dünyadaki mal ve hizmetlerin %86'sını tüketiyor. Ve bu arada altmış iki milyarderin servetinin dünya nüfusunun yarısının varlığına eşit olduğu bilgisini de dağarcığının bir kenarına iliştir.
Reklam
947 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.