Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Yaz tükendi miydi güz sofraları; Dağların ardı ova; Bulanığın sonu duru; Küfün altı meneviş... Etin, nohudun, zerdalinin tadı; Erkinlik, barışıklık; Özlemler, kavuşmalar; Ayışığı, ishakkuşu, Aynahçarşı; Sen yaşarken!"
Sayfa 112 - Varken/Metin EloğluKitabı okudu
Dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. Bekledim. Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş
Sayfa 57 - SEL , sayfa 57-69 arası
Reklam
Unutmak, her acıyı siler,arkada bırakırdı. Şarkı söylemek ise,unutmak için en güzel çareydi. Çünkü insan şarkı söylerken daima sevdiği şeyleri düşünür. Ve böylece, gökyüzüyle dağların arasında ırmağın üstünde uzanan Kapia da , birbiri ardı sıra gelip geçen kuşaklar, Drina nin uğultulu sularının götürdüğü şeylere fazla uzulmemeyi öğreniyorlardi..
Kopardılar dalından yemişi, Çiğnediler nalçalı topukla; Şimdi dağların ardı kan rengi, Şimdi gözlerin kanlı ve susuz. Tut beni gülüm, bu benim elim, Kurudu gözlerimin sevinci
Sayfa 473 - Yapı Kredi Yayınları, pdfKitabı okudu
Ben de biriktirdim Hiç'leri hep'e Bir dağ bozdum Yaptım binlerce tepe. Kurdum orada burada Ev-ev, köyler kentler. Dağıttım oda oda Dağıttım birer birer. Dağıldı tepelere Dağların onu ardı. Sevenlere sevilenlere Artık bir tepe vardı. Birinde sen, birinde ben Öbürlerinde onlar vardı.
Yanı başımda olan hazineleri bile göremez hâle gelmişim meğer. Bazı insanların göründüklerinin ötesinde ne güzel hayatlarının olduğunu anladım. Tıpkı yüce dağların ardı, okyanusların ötesi gibi. Sabırla yüzebilene, pes etmeden tırmanabilene sunulan engin bir hazine misali...
Sayfa 34
Reklam
Masal
Düşünüyordum Olaylara insan, İnsanlara olay çıktı Masalımdan. Biri varmış, biri yokmuş derken Yollardan trenlerden, Sözü aldım getirdim
Sayfa 63
"Unutmak, her acıyı siler, arkada bırakırdı. Şarkı söylemek ise, unutmak için en güzel çareydi. Çünkü insan şarkı söylerken daima sevdiği şeyleri düşünür. Ve böylece, gökyüzüyle dağların arasında ırmağın üstünde uzanan Kapia’da, birbiri ardı sıra gelip geçen kuşaklar, Drina’nın uğultulu sularının götürdüğü şeylere fazla üzülmemeyi öğreniyorlardı. Farkında olmadan küçük kasabanın felsefesini de orada öğrenmiş oluyorlardı. Hayat anlaşılmaz bir mucizedir, boyuna harcanır, erir, buna rağmen yine dayanır, sürüp gider. Tıpkı Drina’nın üstündeki köprü gibi... "
İLETİŞİM YAYINLARIKitabı okudu
Karşı dağların ardı aydınlanınca deniz menevişledi. Denizin üstünde çok mor, çok turuncu, çok yeşil, çok sarı, çok kırmızı ışıklar kaynaşmaya başladı.
Poyraz Musa da tepeden tırnağa apaktı.Karşı dağların ardı aydınlanınca deniz menevişledi. Denizin üstünde çok mor, çok turuncu, çok yeşil, çok sarı, çok kırmızı ışıklar kaynaşmaya başladı. Poyraz Musa, başını kaldırıp karşıya bakınca az ilerdeki adayı gördü, hızını kesti, kayığı durdurdu, ayağa kalktı, kollarını açtı, derin bir soluk aldı, kayık sağa sola hafiften sallanıyordu. Bir tansıkla karşı karşıyaydı. Ada pespembe bir ışığa batmıştı. Pembe ışık denize yansımış inceden dalgalanıyordu. Poyraz Musa, günün ucu gözükünceye kadar olduğu yerde, kayıkla birlikte sallanarak orada öyle, kendinden geçmiş durdu kaldı. Önce denizin aklığı kaydı gitti, bir anda gözden silindi. Ardından denize yansımış şeftali çiçeklerinin pembesi birden uçtu gitti adanın üstüne kondu. Yıldızlar parladı söndü. Bir balık, nerdeyse bir çocuk boyu, denizden fırladı, havada çakarak, çelik mavisi, çelik yeşili, çelik moru, çelik kırmızısı ışıklarını fışkırtarak, geri düştü. Balıklar, büyüklü küçüklü arka arkaya denizden fırlıyor, ışıklarını havada bırakarak denize geri düşüyorlardı. Denizin üstü bir çocuk boyu pul pul oldu.Poyraz Musa gülümseyerek yerine oturdu, küreklere yapıştı, kayığın burnunu gündoğuya doğrulttu, kıyı kıyı gitmeye başladı.
123 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.