Modernizm bir işgal biçimidir. Meşgul ederek işgal eder insanı! Her taraftan kuşatır;sabah kalktığı saatten gece uyuyana kadar ...Her dakikasını parseller: Yakalayın insanı , kendine gelemesin,kendini kaybetsin!
Yatağımın yanında okunmak üzere yığılan kitaplar, geceleyin uykumda yüksek sesle kendilerini okuyor bana. Lambayı söndürmeden önce, birinin sayfalarını çeviririm, bir iki paragraf okurum, bir kenara korum, bir başkasını alırım. Birkaç gün sonra, hepsini biliyorum izlenimi uyanır içimde.
Bu gece yatağımın yanındaki kitaplar arasında:
• Wayne Johnston, The Colony of Unrequited Dreams (Karşı
lıksız Aşklar Kolonisi)
• Enrique Vila-Matas, Bartlebly y compañía (Bartleby ve Şürekası)
• Ellery Queen, The Vanishing Corpse [Kaybolan Ceset]
• Ian McEwan, Enduring Love (Sonsuz Aşk)
• Stefan George, Der siebente Ring [Yedinci Yüzük]
• W. G. Sebald, Luftkrieg und Literatür [Hava Saldırısı ve
Edebiyat]
• Ryu Murakami, Almost Transparent Blue [Neredeyse Saydam
Mavi]
• Dorothy L. Sayers ve Jill Paton Walsh, Thrones, Dominations
[Taht ve Egemenlik]
• Jacques Le Goff, La naissance du Purgatoire [Araf'ın Doğu
şu]
• Max Rouquette, Ils sont les bergers des étoiles [Yıldız Çobanları]
Bu kitaplardan her biri maymun iştahlılıkla, birinden diğerine okumamı etkiler. Her okuma çağrışımsal okuma mıdır?
"Modernizm bir işgal biçimidir. Meşgul ederek işgal eder insanı! Her taraftan kuşatır;sabah kalktığı saatten gece uyuyana kadar ...Her dakikasını parseller: Yakalayın insanı , kendine gelemesin,kendini kaybetsin!"
Gece çok az uyuyabildim, üst kattakilerin gürültüsü gece boyunca kesilmedi. O adamı hiç sevmiyorum. Bir insan yaşamını paylaştığı insana nasıl elini kaldırabilir? Hangi ilkel kültürün yansımasıdır bu?
Bir çığlık düşer, ıssızlığına gece, dünyanın,
Can çekilir, güneşim senken,
Gittiğinde penceremden..
Ve karanlık çöker ışığım gider,
Sensizlik beni alır gider...
Başkaları gündüz erdemli olur, gece ise günah işler; bense gündüzleri riyakâr, geceleri ise saf arzuyumdur. Keşke görseydi beni, keşke ruhumun içine bakabilseydi. Keşke!