Artık heterodoksi içinden gelen ve onun daha kurumlaşmış ve resmileşmişi olan Bektaşilik Yeni Osmanlı, Jön/Genç Türk ve İttihat ve Terakki'yle ilişki içerisindedir. Bu örgütlerin birçok elemanı Bektaşidir ve bu örgütler Bektaşilerle iş, görev ve düşünce birliği içerisindedirler. Bu birliktelik Türkiye'ye parlamenter ve anayasal yönetimin, giderek Cumhuriyet'in kapılarını açacaktır.
Altmışımızda jön oynayamıyoruz, John Wayne gibi. Belki de ondan Türk sineması fazla gelişemedi.
Reklam
Gafletle ihanetin yüz yıldır karalamağa çalıştığı büyük tâcidarı. "Sultan Abdülhamit, ya meclis, ya devlet şıklarından birini tercih zaruretinde kalmış ve tabiatıyla devleti tercih etmiştir...Jön Türk namıyla anılan, ne idüğü belirsiz milli kültür den kopuk aydınlar, hürriyetlerimizin gâsıbı, müstebit kızıl sultan diye ona çatmışlardır.
Sayfa 258 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Selanik 500 yıl boyunca bir Osmanlı şehri olarak kaldı. Tanzimat Fermanı'nın ilanından sonra, Selanik ticaret ve kültür alanında büyük bir gelişme gösterdi. Batu' daki Rönesans ve 1789 Fransız ihtilalinden sonra gelişen milliyetçilik fikir ve akımlarının, Balkanlarda yaşayan çeşitli ulusların tahrik ve propagandalarının en yoğun etkilendiği vilayetimiz Selanik oldu. Selanik, Jön Türk hareketinin başlatılmasında ve gelişmesinde ev sahipliği yapmıştır. II. Abdülhamid'in tahttan indirildikten sonra sürgün olarak buraya gönderilmesi, Türkçe, Fransızca, Rumca, İbranice sayısız eserin basılması, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün doğduğu şehir olması nedeniyle önemlidir.
JÖN TÜRKLER VE DÜŞMANLARI: 1908-1918
Liberallerin savının ana kusuru, "Osmanlı" yurtseverliği kavramının hemen hemen hiç heyecan yaratmamasıydı. Çok geçmeden imparatorluğun Türk olmayan halkları, Pan-Osmanlı liberalizminden çok ulusal bağımsızlık davasına yönelecekti. Aynı açmazla yüz yüze kalan İttihatçılar, alternatif bir sadakat kaynağı olarak sonunda özgül Türk ulusalcılığına çekildiler; fakat Türk olmayan toplulukları buna itmek için kaba güç kullanmaktan başka hiçbir araçları yoktu. Üçüncü bir olası ideolojik yapıştırıcı olan İslama bağlılığın Hıristiyan topluluklar için hiçbir anlamı yoktu. Ayrıca Abdülhamit İslami muhafazakarlığa başvurarak otokrasisini meşrulaştırmaya çalıştığı için hem liberallerin hem de ittihatçıların gözünde İslama bağlılığı kuşkuluydu.
Sayfa 71 - Alfa | TarihKitabı okudu
JÖN TÜRKLER VE DÜŞMANLARI: 1908-1918
Vatanın savunulmasının özgürlüğün kurulmasıyla tutarlı olması zorunlu değildi. Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa'da zaten büyük toprak kayıplarına uğramış olduğu 19. yüzyılın son çeyreğinde bile etnik Türkler, imparatorluğun yaklaşık 25 milyonluk toplam nüfusunun ancak yarısını oluşturuyordu. Esas olarak Rumlar, Slavlar ve Ermenilerden oluşan Hristiyan topluluklar toplam nüfusun üçte birini, Türk olmayan Müslümanlar ise (esas olarak Araplar ve Kürtler) geri kalanın neredeyse tamamını oluşturuyorlardı.
Sayfa 70 - Alfa | TarihKitabı okudu
Reklam
Meşrutiyetçiler ve Jön Türkler için en ideal rejim liberal temsili bir sistemin, parlamenter bir meşrutiyetin kurulması idi. Parlamenter hükümet, idealinin çok partili rejimle aynı anlamda olarak daimi bir helecan ve çarpışma konusu halinde muhafaza edilişinin baş sebebi budur. Fakat böyle bir sistem sadece kâğıt üzerinde gerçekleştirildiği kadar çoğu zaman şahsi ihtirasları ve parti tahakümlerini arkasına saklayan bir paravana olarak da kullanılmış, gaye vasıta haline getirilmiştir.
İkinci Meşrutiyet, bir bakıma, Jön Türklerin -memleket içi ve dışındaki hürriyet savaşçılarının- eseridir.
Mahmut Şevket Paşa'nın Öldürülmesi Sonrası Oligarşik Diktartorya Kuruldu
Bu olay, Enver’e ve İttihatçılara anayasayı bir yana itip diktatörce bir yönetim kurmak fırsatını verdi. Muhalefetin başlıca liderleri asıldı ve Enver, Cemal ve Talat’tan kurulu bir “triumvira” bundan sonra iktidarın tek yöneticisi durumuna geldi. Amacı kişisel yönetimi yıkmak olan Jön Türk İhtilali, böylelikle, hemen hemen padişahın yönetimi kadar zorba bir parti oligarşisine dönüşmüş oluyordu.
Sayfa 77 - 27. baskı - Mart 2015
Jön Türk Hareketi
''Jön Türk hareketinin sınıfsal temeli ve bu temelin belirlediği siyasal sistem Osmanlı Devleti'nin son döneminde bürokratik kadrolara geç kalmış bir burjuva devrimi programını gerçekleştirme gibi bir 'misyon' yüklemiştir. Bu 'misyon' orta sınıf kökenli kadroların ('zinde kuvvetler'in) tutucu oligarşiye karşı yürüttüğü kavgaya bir 'sınıf kavgası' görünümü veriyordu. Aslında askeri vesayet ya da doğrudan askeri diktatörlük almaşığıyla özdeşleşen gelişmeler sadece Türkiye'ye özgü değildir ve bu hareketler 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyılda, kapitalizmin uluslararası planda eşitsiz gelişme koşulları içinde, Latin Amerika'dan Uzak Doğu'ya kadar uzanan bir coğrafyada sık sık karşılaşılan bir 'model' oluşturmuştur. Bu modelin ülkelerin kapitalist sistemdeki gelişme derecelerine, hammadde kaynaklarına, jeo-stratejik konumlarına ve de kültürel geleneklerine göre bazen 'ilerici' bazen de 'gerici' niteliklere büründüğünü görüyoruz.''
Sayfa 166Kitabı okudu
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.