-PRENSES IRULAN "Babamın Evinde
Babam Padişah Imparator bir gün beni elimden tuttu: hur suzluğunu annemden öğrendiğim yöntemler sayesinde hisse tim. Beni Portreler Salonu'na, Dük Leto Atreides'in egosuretinin karşısına götürdü. Babamla Dük'ün birbirlerine ne kadar benzdiğini fark ettim; ikisinin de yüzü zayıf ve yakışıklı, yüz hatları keskin bakışları etkileyici ve soğuktu. "Kızım, prensesim, keşe bu adam kendine eş ararken daha büyük olsaydın," dedi babam O sırada 71 yaşındaydı ve portredeki adamdan daha yaşlı görünmüyordu... Ben ise daha 14 yaşındaydım, ama o an bir şeyi anladığımı hatırlıyorum, babam, Dük'ün kendi oğlu olmamasına içten içe hayıflanıyordu ve onları birbirine düşman kalan siyasi zorunluluklardan hoşlanmıyordu.
Sayfa 154 - İthakiKitabı okudu
Sen benim neşe boncuğumdun Koptu incecik ipin dağıldın ellerimde.
Reklam
Şimdi bir kez daha kendi kendime aynı soruyu soruyordum: “Onu seviyor muydum?” Ve bir kez daha bu soruyu nasıl yanıtlayacağımı bilemedim! Daha doğrusu, belki yüzüncü kez aynı yanıtı, ondan nefret ettiğim yanıtını verdim. Evet, ondan nefret ediyordum! Kimi zaman özellikle sohbetlerimizin sonunda onu boğmak için ömrümün yarısını seve seve verirdim! Yemin ederim; keskin bir bıçağı onun göğsüne yavaş yavaş saplama şansım olsa, bundan müthiş bir zevk duyardım. Ama yine de en kutsal şeyler üzerine yemin ederim ki, Schlangenberg’in en yüksek tepesinde bana eğer “Kendini aşağı at” dese, düşünmeden atlardım, hem de seve seve. Bunu biliyordum.
Şimdi bir kez daha kendi kendime aynı soruyu soruyordum: “Onu seviyor muydum?” V e bir kez daha bu soruyu nasıl yanıtlayacağımı bilemedim! Daha doğrusu, belki yüzüncü kez aynı yanıtı, ondan nefret ettiğim yanıtını verdim. Evet, ondan nefret ediyordum! Kimi zaman -özellikle sohbetlerimizin sonunda- onu boğmak için ömrümün yarısını seve seve verirdim! Yemin ederim; keskin bir bıçağı onun göğsüne yavaş yavaş saplama şansım olsa, bundan müthiş bir zevk duyardım. Ama yine de en kutsal şeyler üzerine yemin ederim ki, Schlangenberg’in en yüksek tepesinde bana eğer “Kendini aşağı at” dese, düşünmeden atlardım, hem de seve seve.
Ama mutluluk adıyla bilinen kesrin pay ve paydası zaten neşe ve gıpta değil midir?
Girdikleri dar sokakta eski bir konağın duvarından çiçek kokuları, bu durulmuş gece içinde, sanki kaybolmuş saadetlerin, ümitlerin, berhava olmuş hülyaların hatırasıyla, tıpkı bir vicdan azabı, nefse karşı işlenen bir cürmün o hiç affetmeyen, bir azap meleği gibi insanı bütün ömrünce kovalayan şuuru gibi ve yine tıpkı demin dinlediği konçertonun, her süzülüşünde biraz daha kendisini bulan, çokluğu içinden yavaş yavaş kendisi olarak halka halka sıyrılan ve sonunda bir altın ejderha gibi insanda çöreklenen ara nağmesi gibi, keskin, öldürücü bir hisle içine yerleşti.
Sayfa 393 - Dergah Yayınları
Reklam
457 öğeden 241 ile 250 arasındakiler gösteriliyor.