Kamulaştırma devrimi sonrası ilk işim bu mu olmalı?
Beklentisi olmayan biriyim fikir koyuyorum belki birileri ihtiyaç duyar alır oradan yol alır
Kimi özünü, kimi sözünü, kimi yüzünü gizler
Bazı insanları kendi yüzlerine kavuşturmak için girdim bu işe
Kızarması ve yıkanması için insana yüz lazım
İnsanı zorluyorlar
Pişkinliğe yüz versende
Bir pazartesi günüydü. Günler, şu garip günler! Uykumuzun içinde saatleri başlayan günler! Uyandığımız zaman üçte birini arkada bırakmışızdır başlayan günün, kaldı mı üçte ikisi... Yap bakalım hesabını!.. Hey gidi pazartesi hey! Kaldı on altı saatin. Bir saat kavgaya say, bir saat konuşmaya, iki saat yürümeye, yarım saat düşünmeye koy, yemeye
ATSIZ'DA ASKERLİK-ORDU-SAVAŞ-DİSİPLİN
31 Ağustos 1962 tarihinde çıkan Millî Yol dergisinin 31. sayısını elimize alınca, İzmirli Türkçü gençler olarak ne kadar heyecanlandığımızı hatırlıyorum. Orta sayfada Atsız'ın "30 Ağustos ve Türk Ordusu" başlıklı yazısı yer alıyordu. Yazıyı defalarca okumuş, birbirimize aktarmıştık. O
Keşke Müslümanların yaşadığı toplumlarda devlet tarafından yılda bir kere "Dürüst insan veya Temiz insan" ödülü verilseydi. Çünkü suçlulara, kötlük yapanlara sürekli aflar çıkıyor. Suçluları ıslah etmek için hakimler, savcılar, ceza evleri, polis, asker, müfettiş, doktor ve hemşire görevlendirilerek birçok masraf yapılıyor. Eğer iyiler için de her yıl bir asgari ücret kadar ödül verilse ne güzel olurdu. Kişiler on sekiz yaşına girdiklerinde bir yıl içinde devleti çeşitli suclarla meşgul etmediyse, otomasyon sistemleri tarafından yapılan tespitlerle bayram günlerinden bir gün önce kişilerin hesabına bir asgari ücret yatsa ve yatırılan paranın özetine " Bir yıl boyunca devleti şu suçlardan dolayı meşgul etmediğiniz tespit edildiğinden Temiz, Dürüst insan ödülüne layık görüldünüz." Dense ne güzel olurdu. Bunun sevinciyle çarşı pazar hareketlenir, hediyeler alınır, tatiller güzelce yapılır ve devletin bu masrafları fazlasıyla amorti edilirdi.
BİR ZAMAN YOLCUSU: SELİM PUSAT (RUH ADAM ROMANI)
Ruh Adam, Atsız'ın tarihî romanlarına göre hayli değişiktir; bir tür post modern romandır. Bu sebeple romanı incelerken biz de farklı bir yol izlemeyi tercih ettik.
Selim Pusat'ın ve Romanın Hikâyesi: Selim Pusat adını ilk defa 08 Haziran 1951 tarihinde, Orkun dergisinin 36. sayısında
TAKVİMDE GÜN HENÜZ İŞARETLENMEMİŞ.
Her ay, her gün
açık durur hala.
Bu günlerden biri
işaretlenecek bir çarpıyla.
İŞÇİLER HAYKIRIRLAR EKMEK DİYE.
Tüccarlar bağırırlar pazar diye.
Kırsalda hayat epey iyi. Doğada pazartesi yok gerçekten de. Fakat pazar da yok. İş hiç bitmiyor da ne yapıyorsan kendi hayatını sürdürmek için yapıyorsun, o güzel. “I will survive" diyebilirim çok rahat bir şekilde. Böyle bir hayatta köle de be- nim ama hiç önemli değil, çünkü kral da benim..
Tezimi çok büyük zorluklarla bitirdim. Ömrümün bilmem kaçta kaçı gitti. Öyle bir sinir savaşı vardı ki ortalıkta, anlatılır gibi değil. O zaman kalp sektesinden gitmediğime, kanser olmadığıma çok şaşırıyor, nice sağlam bünyem varmış diyorum.
Neler yaşadınız?
Neler, neler! Bir mühlet verilmişti, o sürede tezini teslim edeceksin dediler. Ettin