"Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve susarak Nur'un sözünü dinleyen ve gayba nüfuz eden gizli bir bakışları ile bizi hayranlıkla seyreden Said'ler, Hamza'lar, Ömer'ler, Osman'lar, Tahir'ler, Yusuf'lar, Ahmed'ler, vesaireler!...Sizlere hitap ediyorum.Başlarınızı kaldırınız, 'Sadakte'(doğru söylediniz) deyiniz.Ve böyle demek sizlere borç olsun! Şu çağdaşlarım, varsın beni dinlemesinler.Tarih denilen mazi derelerinde sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizin ile konuşuyorum.Ne yapayım; acele ettim, kışta geldim. Sizler Cennet gibi bir baharda geleceksiniz.Şimdi ekilen Nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır. Biz, hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu bekliyoruz ki;Mazi kıt'asınına geçmek için geldiğiniz vakit, mezarımıza uğrayınız.O bahar hediyelerinden bir kaç tanesini medresemin mezar taşın denilen ve kemiklerimizi misafir eden ve Horhor toprağının kapıcısı olan kal'anın başına takınız. Kapıcıya tembih edeceğiz.Bizi çağırınız. Mezarımızdan, 'Henien leküm'(Ne mutlu size gözünüz aydın!) sadasını işiteceksiniz" Ümitvar olunuz Şu istikbal inkılabatı içinde en yüksek gür seda İslam'ın sadası olacaktır.
- Rana'm, hayatım benim, neyin eksik? diye sordu. Nur topu gibi bir oğlun, sana aşık bir koçan, üstüne titreyen anam, arzunu emir sayan bacılar, ekmek elden su gölden… Acı tatlı bir tebessüm seyirdi genç kadının yüzünde: - O hesabı ben de yapıyorum ama… elimde değil begim. Hepsini kefenin altına itiyor biri. Korkuyorum… - Neden, kimden korkuyorsun hayatım? - Sevgiyi inhisarında tutan Allah'ın gazabından! Kendimi bildiğim günden beri isyana sevk etti beni. Sevmek, sevilmek benim de hakkım… değil mi! - İki cihan hakimine inanıyorsan tatlım, kaçacak yer kalır mı? Biat eder gibi başını öne eğdi Rana: - Kaçacak yer? Bilmem. Namaz kılar, adını anarsam, peşimi bırakır belki.
Sayfa 404Kitabı okudu
Reklam
Sahabi -50-
Müslümanda O’na bir anlık bakış; Yahut O’nun bir ân olsun, gördüğü... İşte sahabîlik!... Ruhta bir nakış; Hep o nurun ince ince ördüğü... Dört köşeli ulvî şekil; sırayla, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali... Yanmış da her biri aynı çırayla, Her birinin yine bambaşka hali. Dört camlı bir fener; merkezde o Nur; Merhamet, adalet, edep ve
Sayfa 112 - Büyük Doğu 17. Baskı 2015
"...Fil yılında Rebiü'l -evvel ayının on ikinci gününe rastlayan Pazartesi sabahı, henüz tanyeri ağırdığı zaman âlem başka bir âlem oldu. Cihâna nur doldu. Kainatın ezelden beri müştâk olduğu, göklerin aşkıyla devreylediği fahr-i âlem Muhammed Mustafa doğdu..."
Sayfa 36 - Diyanet İşleri Başkanlığı
Buradan o kadar nur götürmelidir ki,bu nur,cehennem ateşini söndürsün ve " Geç ey mümin! Nurun ateşimi söndürüyor"desin.
Sayfa 250Kitabı okudu
Paşa Baba, çevremizdeki dağlar, bataklıklar düşman dolu iken nasıl bu kadar rahat olabiliyorsunuz? Bazen gülümserken siması nur yumağına dönüşüyordu: Öğlen şu gürgen ağacının dibinde kestirirken rüyamda Hz. Ali Efendimizi gördüm. Pek çok kere Peygamber Efendimizin yüzünden karamsarlığı silip atan çift başlı kılıcıyla kestiği kellelerden büyük bir tepe oluşturmuştu. Ona hayran hayran baktığımı fark edince bana döndü; “Asker evlatlarıma selam söyle, hiç kuşku duymasınlar; zaferi benim gibi kolayca elde edecekler.” dedi. Ne zaman Hz. Ali Efendimizi rüyamda görmüşsem, zafer bizim olmuştur. Fakat bu yayılmasın; nasılsa kazanacağız diye bazılarımız işi sıkı tutmayabilir. Karapençe Osman ona dikkatle bakıyordu; bu rüya gerçek miydi; yoksa Paşa Baba askere moral vermek için mi uydurmuştu.
Sayfa 93
Reklam
459 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.