Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hepimizin paylaşmaya değer bir hikayesi var; hepimizin mücadeleleri var ;hepimizin acıları ve neşeleri var ve hikayemizi anlattıkça insanlığımızın farkına varıyoruz diğerlerinden ne kadar farklı olduğumuzu ve aynı zamanda diğerlerine ne kadar benzer olduğumuzu fark ediyoruz kendimize kulak verip kendi seslerimizi duyuyoruz içimizdeki orduyu tanıyoruz neler öğrendiğimizi hatırlıyoruz kendimize ve dünyaya dair yeni pencereler açıyoruz.
Sayfa 23 - İnkılap KitabeviKitabı okudu
Gövdesi acıyla üşüdü. Parmakları kördüğüm, dudakları titrek, bir ten kokusuyla sarsıldı yeniden. Elini boşluğa uzattı. Siyah zülüfler arasında yanan bir çift ateşi öptü kirpiklerinin ucundan. Kulak memelerine uzandı. Omuzlarını avuçlarına aldı. Boynunun pembe uzunluğunda yürüdü bir süre. Kadın bembeyaz bir ülkeydi; sevdikçe mavi, pembe, turuncu, lacivert ... yedi renge bürünen. Adam bir yağmur gibi iplik ince yağdı mağlup, mahzun, uzak, ışıklı bir geçmişin koynuna. Donmuş bir su, boşluğa fırlatılmış taş, bir ateş ırmağı gibi durdu hasretin ve hayalin uçurumlarında.
Reklam
Hayvanlar birbirlerine hayranlık duymazlar. Bir at, öbür atlara hayranlık duymaz. Bu, birbirleriyle yarışmazlar demek değil, ama yarışın büyük önemi yoktur, çünkü ahıra döndüklerinde, daha ağır aksak, daha hantal olan at, sırf bu özellikleri yüzünden önündeki yulafı ötekine sunmayacaktır, oysa insanlar hemcinslerinden bunu beklerler. Hayvanlarda
Belki de Mevlana'nın dediği gibi, "her geleni alnımızın akıyla misafir etmeli", "karanlık düşünce, utanç ve garez, hepsini gülerek karşılamalı." Kabul etmeli içeriye. Bunca yıl kaçtık, bunca yıl savaştık, belki de artık bu amaçtan vazgeçmeli. Lakin temkinli olmakta fayda var zira "Bu duyguyu yok etmeliyim" ne kadar katıysa, "Bu duyguyu kabul etmeliyim!" de o kadar katıdır. Her duyguyu öyle bir anda kabul edemeyiz. Özellikle bizi zorlayan duygulara yüzümüzü dönmek, bazen acımızı geçici olarak artırabilir. O yüzden yeri geldiğinde acıya yalnızca uzaktan bakmak da yeterlidir, yanına gelip yavaşça dokunmak da. Bunu yaparken de bir anda değil, yavaş yavaş ilerlemeli. Kapı çaldığında, önce bakmalı gelen kimmiş diye. Kapıda bizi bekleyen her neyse, ona karşı merakla, ne olduğunu anlamak niyetiyle kapıya kulak kabartmalı. Belki daha sonra kapıyı açarak, misafiri içeri davet ederiz. İstemeye istemeye. Bir an önce gitmesini isteye isteye. Sonra belki günlerden bir gün, gitsin diye gözünün içine bakmaktansa, o hâlâ oradayken kendi işimize bakacağız.
Sayfa 147 - İnkılâp YayıneviKitabı okudu
Yirmi dört... Yirmi beş... Yirmi altı... Yaş o zamanlar daha yirmi altı... Dudaklarımda şarkı yerine, mısraların vardı. "Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden, Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak..." Şair sözü için, inanma mübalağası çok olur derler de kulak asmazdım. Doğruymuş zahir. Pembe güller gibi serin sabahlardı ve
OSHO Yaşam birbirine o kadar dolanmıştır ki her şey başka bir şeyin parçasıdır. Yalnızca kelimelerde şeyler var olur; gerçekte hiçbir “şey” yoktur. Hepsi birliktedir, tek bir şeydir. Buda’nın buna “hiçlik” demesi güzel, çünkü hiçbir şey yoktur. Onun ne olduğunu söyleyemezsin; hepsi birliktedir. Ağaç ayrıdır, toprak ayrıdır fakat gerçekte ağaç asla
Reklam
Sanat Felsefesi, Estetik, Schiller, Ressamlar
_Alçak bir takım ihtiyaçların tatmini için kullanılan yetenek, güya artistik bir şekil verir kirli bir muhtevaya. Sanatçı, zayıflık ve kötülükle insanları aldatır ve kendilerini aldatmalarını kolaylaştırır. Sahtekârdır çünkü manevî susuzluklarını temiz bir kaynaktan doyurduklarına ikna eder onları. Sanat’ın nimetinden mahrum kalınan böyle zamanlar
Teşekkürler Zihnim
Değerlendirme yapmamak zihnimizin doğasına aykırıdır. Yargısızlık, aslında imkansızdır. İmkanlı olan yargılarımızı yalnızca birer yargı olarak fark etmek ve onlara sıkı sıkıya tutunmak, körü körüne inanmak yerine hafifçe, bir kelebeği tutar gibi tutmaktır. Belki de Mevlana'nın dediği gibi "her geleni alnımızın akıyla misafir etmeli", karanlık düşünce, utanç ve garez, hepsini gülerek karşılamalı. Kabul etmeli içeriye. Bunca yıl kaçtık, bunca yıl savaştık, belki de artık bu savaştan vazgeçmeli. Lakin temkinli olmakta fayda var zira "Bu duyguyu yok etmeliyim" ne kadar katıysa "Bu duyguyu kabul etmeliyim!" de o kadar katıdır. Her duyguyu öyle bir anda kabul edemeyiz. Özellikle bizi zorlayan duygulara yüzümüzü dönmek, bazen acımızı geçici olarak arttırabilir. O yüzden yeri geldiğinde acıya uzaktan bakmak da yeterlidir, yanına gelip yavaşça dokunmak da. Bunu yaparken de bir anda değil, yavaş yavaş ilerlemeli. Kapı çaldığında, önce bakmalı gelen kimmiş diye. Kapıda bizi bekleyen her neyse, ona karşı merakla, ne olduğunu anlamak niyetiyle kapıya kulak kabartmalı. Belki daha sonra kapıyı açarak, misafiri içeri davet ederiz. İstemeye istemeye. Bir an önce gitmesini isteye isteye. Sonra belki günlerden bir gün, gitsin diye gözünün içine bakmaktansa, o hala oradayken kendi işimize bakacağız. Ve başka bir gün, uygunsa eğer, yanına oturacağız. Bir süre sonra gideceğine, hep böyle hissetmeyeceğimize güvenerek yakınlık kuracağız. Bize anlatmak istediklerini duyacağız. Zamanı geldiğinde de "görüşmek üzere" diyerek uğurlayacağız.
Sayfa 147 - İnkılap
Cyrano De Bergerac
"Nedir ki buse? Biraz daha yanyana yapılan bir vaattir. Yemindir kanmayana, bir itirafın candan delil bulmasıdır; sevişmek mastarının gül pembe noktasıdır. Bir sırdır ki söylenir ağza kulak yerine, bir gönül hazzıdır ki, hep derinden derine yayılır. Bir visaldir karanfil lezzetinde dudaklarin ucundan ruhu tatmaktır biraz."
138 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.