Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bireyin psikolojisi sadece ona bakarak asla etraflıca açıklanamaz: Tarihsel ve çevresel koşulların onu nasıl koşullandırdığını da iyice anlamak gerekir. Kişinin bireysel psikolojisi hem fizyolojik, biyolojik veya ahlaki problem hem de çağdaş bir problemdir. Keza hiçbir psikolojik olgu sadece nedensellikle asla etraflıca açıklanamaz; yaşayan bir fenomen olarak bu her zaman yaşam sürecinin devamlılığına bağlıdır, öyle ki hem evrilir hem de sürekli gelişir ve yaratır.
Çağdaş dünyanın gerçekleriyle ve kendi tarihsel mirasını uzlaştırıcı bir yaşam felsefesi geliştirememiş toplumların, kronolojik yaşıyla orantılı olarak olgunlaşmış bireyler üretebilmelerini beklemek bir ütopyadır!
Sayfa 143Kitabı okudu
Reklam
"Önceleri "Eski güzeldir!" sloganı ile herkes, sahip olduğu şeyleri saklamak, onlara bakmak ve kullanabildiği kadar kullanmak tutumundayken, daha sonra bu anlayış değişmiştir. Günümüzde ise herkes, sanki atmak için satın alıyor gibidir. Günün moda düşüncesi "kullan, tüket ve at!" biçiminde gösteriyor kendini. Yeni bir şey, otomobil, elbise veya teknik bir araç alındıktan bir süre sonra, kullanımından sıkılan ve bıkan kişi, piyasadaki yeni modellere sahip olma tutkusuyla yanmaya başlar. Bunun için de eskisini atar veya yenisi ile değiştirir. "Yeni olan güzeldir!" anlayışı, yani kazanmak, elde etmek, kullanmak ve atmak, çağdaş yaşam düşüncesini belirleyen en önemli alışkanlıklardır."
Sayfa 98 - Say YayınlarıKitabı okudu
Yüzyıllar boyu kahır ve üzüntüden doyum sağlamayı bir yaşam biçimi olarak benimseyip, bunu türkülerine, şarkılarına ve edebiyatına yansıtmış olan bir toplumun bireyleri, çağdaş dünyanın farklı beklentilerinin kendilerini uyanmaya ve etkin olmaya zorlamasını kızgınlıkla karşılayabilirler.
"Rüşvetten arınmış, canlı, dinamik, çağdaş bir bürokrasi istiyor. Okulların kaliteli olmasını, temiz olmasını, müfredat programının çağdaş ve etkili olmasını istiyor. Oturduğu kentin temiz olmasını, kaldırımlarının, çocuk bahçelerinin,konser salonlarının bulunmasını istiyor. İstiyor da istiyor. Kısacası, uygar bir ülkenin insanının yaşam koşullarına sahip olmak istiyor." "İstemesin mi, Doğan Bey? Yıllar yılı ezilmiş, baskı altında tutulmuş bu halk, artık istemeye başlamasın mı?" "Arif Bey, biraz daha devam edin. Hatta sizin yerinize ben devam edeyim. 'Doğan Bey, yetmez mi bu milletin, bir lokma, bir hırka devri. Bu vatandaşların, diğer ülkelerin vatandaşlarından neyi eksik? Şimdi siz, onların bu isteklerini de mi fazla görüyorsunuz? Ne zaman biri çıkarak, siz her şeye layıksınız diyecek?'" "Peki abartmayalım, ama sormayalım mı? Yani vatandaş istemesin mi?" "İstediği her şeyin sorumluluğunu alarak istesin. Ancak o zaman yetişkin tavrı içinde istemiş olur." "Bizimkiler çocuk tavrı içinde mi istiyor?" "Çocuk tavrından ziyade, istedikleri şeyden sorumluluk alarak istemiyor. Bu daha doğru bir tanım olacak."
Sayfa 212 - Remzi Kitabevi
“Yüzyıllar boyu kahır ve üzüntüden doyum sağlamayı bir yaşam biçimi olarak benimseyip bunu türkülerine, şarkılarına ve edebiyatına yansıtmış olan bir toplumun bireyleri, çağdaş dünyanın farklı beklentilerinin kendilerini uyanmaya ve etkin olmaya zorlamasını kızgınlıkla karşılayabilirler.”
Reklam
_Nevroz, farklı nevrotik eğilimlerin catışması sonucunda ortaya cıkar. Nevrotik eğilimler birbirlerini pekiştirip guclendirmekle kalmayıp, yeni catışmalar da yaratırlar. Nevroz, küçük evrenlerden oluşan bir büyük evren’dir. _Her nevrotik belirti, altta yatan bir catışmayı gösterir. Çatışma belirtileri: Tutarsızlık, yorgunluk ve hırsızlıktır.
_Derin acılar, insanı seçkinleştirip diğer insanlardan farklı kılar. _Wagner, çok derin acılar çeken biri – diğer müzisyenlerden üstün yanı da bu. Her alanda Wagner'e ve bestelediği müziğe hayranım. _Derin acılar çekmiş her insanın ruhsal iğrençliği ve gururu, bir kişinin ne kadar acı çektiği, neredeyse onun değer dizgesi içerisindeki yerini
“iİlkel insan, yaşamın ve ölümün sırları üzerine kafa yormak için herhangi bir neden aramaksızın, öldürülen düşmanın cesedinin başında zafer coşkusu yaşamaş olmalıdır. İnsanları araştırmaya sevk eden şey, ne entelektüel bilmece ne de herhangi bir ölümdür, hem sevilen hem de yabancı olarak görülüp de nefret edilen bu kişilerin ölümünde yaşanan duygu çatışmasıdır. Psikoloji öncelikle bu duygu çatışmasından doğmuştur. İnsan, ölenin acısını tattığı için ölümü artık kendinden uzak tutamıyordu, kendini ölmüş olarak tasavvur edemediğinden, bunu kaballenmek de istemiyordu. Böylece uzlaşma içerisine girdi, kendi ölümünü kabul etti, ancak düşmanının ölümü söz konusu olduğunda ölümü inkâr etmek için her gerekçeden yoksunken, kendi yaşamı söz konusu olduğunda, ölümün yaşamın yok edilmesi anlamına geldiğini reddetti. Sevdiği kişinin cesedinin başında ruhları uydurdu ve kederle karışık hazdan duyduğu suçluluk bilinci, bu ilk yaratılma ruhların korkulacak kötü iblisler haline gelmesine neden oldu. Ölümün meydana getirdiği değişiklikler onda, bireyin bir bedene ve bir ruha -başlangıçta birçok ruha- bölünmesini aklına getirdi; bu şekilde onun yürüttüğü mantık süreci, ölümün başlattığı fiziksel ayrışma (bozuluş) süreciyle paralel bir yönde seyretti. Öleb kişinin sürekli yâd edilmesi, diğer yaşam formlarını benimsemenin temeli oldu ve bu ona, ölümmüş gibi görünen bir şeyden sonra yaşamın devam ettiği fikrini verdi.”
Sayfa 35 - Can YayınlarıKitabı okudu
geçiş toplumu
Yüzyıllar boyu kahır ve üzüntüden doyum sağlamayı bir yaşam biçimi olarak benimseyip bunu türkülerine, şarkılarına ve edebiyatına yansıtmış olan bir toplumun bireyleri, çağdaş dünyanın farklı beklentilerinin kendilerini uyanmaya ve etkin olmaya zorlamasını kızgınlıkla karşılayabilirler. Ama sürekli kızgınlık yaşamak da bir tür uyuşturucudur. İnsanı hiçbir yere götürmez.
150 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.