Bolşeviklerin bu dönemde kurmuş olduğu en dikkat çekici ilişki Türk milliyetçileri ile bağlantılarıydı. 1919'da Ankara ve Moskova arasında iletişim kurmak oldukça zordu. Grip salgınları ve iç savaşın ortasında bir mektubun adrese ulaşması üç ayı buluyordu. Fakat Lenin bir şekilde Ankara'daki milliyetçilerin örgütlü ve geleceklerinin parlak olduğuna kanaat getirdi. Diğer tarafta Türk milliyetçileri Moskova ile ittifak yapmanın kendileri için avantajlı olacağını anlamıştı.1920 yılında, mükemmel bir Osmanlı üst sınıf kökenine sahip olan Albay Ali Fuat Cebesoy, Bolşeviklerin dışişlerinden sorumlu komiseri Georgi Çicerin (tesadüf odur ki Çicerin de aristokrat kökenlere sahip biriydi: Çarlık rejiminde dışişleri bakanlığında kütüphanecilik yapmış, Mozart'ın yaylı çalgılar dörtlülerine hakim bir eşcinseldi) ile bir anlaşma yaptı. İki adam birbirlerine 'yoldaş' dediler. Moskova Büyük Ermenistan projesini desteklememe ve Ankara'daki milliyetçilere altın ve silah gönderme; Mustafa Kemal ise bunun karşılığında Azerbaycan'a dokunmama sözü verdi. Anlaşmanın ilk meyvesi, Kars'ın Ekim 1920'de Türk ordusu tarafından kontrol altına alınması oldu.
"Türkiye'de kütüphanelerin kitap okutma stratejisi yok. Kütüphanede çalışanlar kütüphanecilik mezunu değil. Bütün kitapları hızla e- kitap haline getirmeliyiz. Kitabı; okurun evine, otomobiline, ayağına götürmeliyiz. Otomobilde, yolculukta kitap okumanın önü açılmalıdır. Bunun için sesli kitaplar yapılmalıdır. Klasik kitap okuma alışkanlıklarımızı terk etmeliyiz. Genç nesle farklı bir stratejiyle kitap okuma alışkanlığı kazandırmalıyız."
Nail (Bayraktar) Bey'in Türk kütüphaneciliğine en büyük katkısı, Türkiye'de ilk defa "gezici kütüphane" politikasını başlatması ve başarıyla uygulamasıdır.
Almanca konuşan göçmenler, Türkiye'nin şimdi kusursuz olan yüksek öğretim sistemini bütünüyle islah ettiler, hatta yarattılar. Atatürk'ün oynadığı kumarın sonuçları çok güzel oldu. Göçmenlerin ayrıldığı dönemde, Türkiye'nin Türk entelektüelleri, profesyonelleri ve sanatçılarının istihdam edildiği, tümü de Batı standartları düzeyinde işleyen üç önemli yüksek öğrenim kurumu, eksiksiz bir güzel sanatlar akademisi, bir senfoni orkestrası, bir operası ve bir kütüphaneler ve kütüphanecilik sistemi vardı. Üstüne üstlük, Batı edebiyatının klasik eserlerinin çoğu Türkçeye tercüme edildi ve bugün bile, her yıl üniversite giriş sınavına giren 1,7 milyon Türk gencinin ulaşabileceği şekilde, basılıyor.
Tarihin her döneminde etkin olmuş böyle bir milletin, arşivcilik, kütüphanecilik, eski eserleri okuma, saklama gibi faaliyetlerden uzak olması ne acı. Neden Türklere ait Orhun Yazıtları’nı Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen çözdü de, Türk dünyasından biri bu kitabelerle ilgilenmedi? İlk Türk-İslam yazılı eseri olarak bilinen ve sadece üç nüshası bulunan Kutadgu Bilig’in ilk nüshasının Viyana’da ne işi var? Orijinal yazma olarak sadece iki tane bulunan, Türk kültürünün en önemli miraslarından Dede Korkut Hikâyeleri neden Almanya- Dresden’de ve Vatikan’da? Bugün dünyanın pek çok ülkesinde Türklere ait
el yazması eserler bulunuyor. Divanü Lügati’t-Türk’te belirttiğine göre Kaşgarlı Mahmud, “Kitabu Cevahirü’n- Nahv fi Luga-ti’t-Türk” isminde bir gramer kitabı daha yazmış. Bugüne kadar ortaya çıkmayan bu eser kim bilir kimin elinde! Ya Divanü Lü-gati’t-Türk şans eseri Ali Emiri gibi bir adamın karşısına çıkmasaydı ya da Fransızların teklifini kabul edip onlara satsaydı veya gün yüzüne çıkarmayıp kendi evinde saklasaydı?
Mustafa Güzelgöz 1940'lı yıllarda Ürgüp'te kütüphanecilik yapmış, görevi sırasında yıllarca yedi katır ve üç atı ile 36 köye seyyar kütüphane hizmeti götürmüştür. 1972 yılında emekli olan eşekli kütüphaneci, Türk kütüphaneciliğinde bir sembol olmuş ve yaşam öyküsü yazar Fakir Baykurt tarafından Eşekli Kütüphaneci adı ile romanlaştırılmıştır.
"kardeş şehir" kararını yaşama geçirmenin zamanı geldi işte.
Ege'nin iki yakasındaki Yunanlılarla Türkler el ele verdi. Ürgüp ile Larisa belediyeleri karşılıklı olarak Larisa ile Ürgüp'ü kardeş şehir ilan etme kararı aldı. Mustafa Bey, "Hiç ummazdim, Kürşat Bey çok yiğit çıktı. Levhayı şehrin girişine kendi eliyle dikti sonunda!" diyor. Levhanın bir yanında Yunan bayrağı, bir yanında Türk bayrağı. Töreni izlemek için çevreden alti bin kişi toplandı. Ankara'dan, İzmir'den, Selçuk'tan gelenler var. İstanbul'dan gelenler arasında Çantacı Aleksi, ana babasıni da birlikte getirmiş. Ürgüp'ü o kadar sevdiler ki, kayalara oyulu, şimdi çoğu boş kalan evlerden birini satın aldılar. Onartip yazları oturmaya gelecekler. Fırsat buldukça tatillerini burda geçirecekler.
Töreni izlerken gerilere gitti Mustafa Güzelgöz. Kütüphanecilik yaptığı yıllara. En severek okuduğu, okuttuğu kitap, Dido Satiriyu'nun Benden Selam Söyle Anadolu'ya idi. Tam 84 kişi okumuştu bu kitabi. Anlaşma nirengileri işte. O levha öyle çakıldı Ürgüp girişine. Yarın bakanlar küçük iş görür. Bunun ne zorlardan çıktığını bilen bilir...
Özellikle Kürk Mantolu Madonna Türkiye'de en çok okunan kitapların başında gelmektedir. Türk kütüphanecileri Derneği'nin yayımladığı istatistiklere göre 2015 yılında Türkiye'de en çok okunan kitaptır.
AGABEYİM TÜRKEŞ BEG
~
Müjgan CUNBUR
Bu gelimli gidimli dünyadayken Türkeş Beğ'e kendisinin istemesine
rağmen, "Ağabeyim Türkeş Beğ" demek nasip olmadı. Bu yazı, yıllar
sonra isteklerinin yerine getirilmesine vesile oldu.
Türkeş Beğ, özünü ailemden aldığım, Türklük şuurunu perçinleştiren
Milli Kütüphane'nin kazandırdığı değerli