Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Pastırma Yazı
böyle zamansız güneşli, umulmadık mavi günlerde bir bekleme salonu yalnızlığına bürünüyorum.. iliklerimdeki yitik aşkı sarhoş bir unutkanlığa ilikliyorum... sanki şiirini bilmediğim bir fransız akşamında kaldırım taşlarını sayıyorum kalbimin.. içimde ayak izlerin, aylak bir yaz geçiyor avuçlarımdan... ve ben ne zaman, kiminle sevişsem hâlâ seni aldatıyorum!
bir ay, kendine doğru örerken, keteni, soldu solacak. .. derken, gittim, hem çöldüm hem yitik oğul. . .
Sayfa 288 - YKYKitabı okudu
Reklam
Adın yaşamıma tanıklık ediyor Belleğimin kapısını çalıyor Hangi defteri açsam senin sıfatların Ardımda bıraktığım deniz kabukları, ölü balıklar, yitik yaz... Yüreğim dar, içimdeki deli orman, düşen yağmurun yeşerttiği otlarla kaplı. Gel de biç.
Sayfa 83 - Ada yayınlarıKitabı okudu
Yaralı Olduğunu Sanan Birisinin Hüznüne Gazel
Şehir birden başladı, sol tarafta hendekler işportacılar, dükkancılar ve akşamüstüne gidip gelenler ve onun hüznü vardı Şehirler olsun varsındı ve manavlar kapansındı. evlerin ince bir buğuya, bir cinselliğe kapansındı ve onun hüznü vardı Aksaçlı ortodokslarla dövüşken çocuklar. aşk romanları ve trafolar ve “Sen ne güzelsin”ler kendilerini
Tüller Ve Silah
Önü denizle başlayan rüzgârlı bir kasabadaydık. Sanki yıllardır oradaydık. her şey düzelecekti. Orada doğmaya çabalayarak öldük. Meleğim nehir kanatlarını uzaklıklarda yıka şimdi. soğuktu, ısınamıyorduk. Bu kadar yakınken. Aramızda yalnızca o hava boşluklarının dolaştığı odalardaydık. Biriken bütün rüzgârlar işte orada, o deniz kasabasında o çok
Çölün sonsuzluğunda bile hurmalar sallanır. Kurak yaz sabahlarında çiğ yağar.
Diriliş YayınlarıKitabı okudu
Reklam
ne kadar su içinde yattım ne kadar kulak verdim ne kadar umdum umutlandım, o büyük o güzel şehir geliyor seni sevdim çünkü saatin bir zamanı haber veriyor saatin artık sol kolunda her şeyi bir bir veriyor ne bakışlar ne uzaklar ne onun en güzel aksi ne uzaklar ne akisler her şeyi hiçbir veriyor ne ki akşam ne ki yıllar işte güneşler
Sayfa 374Kitabı okudu
Adın yaşamıma tanıklık ediyor Belleğimin kapısını çalıyor Hangi defteri açsam senin sıfatların Ardımda bıraktığım Deniz kabukları, ölü balıklar, yitik yaz... Yüreğim dar, içimdeki deli orman, düşen yağmur onun yeşerttiği otlarla kaplı. Gel de biç.
"Bir mankurt kim olduğunu, hangi soydan, hangi kabileden geldiğini, anasını, babasını, çocukluğunu bilmezmiş. İnsan olduğunun bile farkında değilmiş. Bilinci, benliği olmadığı için, efendisine büyük avantaj sağlarmış. Ağzı var, dili yok, itaatli bir hayvandan farksız, kaçmayı düşünmeyen, bu yüzden de hiç tehlike arzetmeyen bir köle imiş. Köle sahibi için en büyük tehlike, kölenin başkaldırması, kaçmasıdır. Ama mankurt isyanı, itaatsizliği düşünemeyen tek varlıkmış. Efendisine köpek gibi sadık, onun sözünden asla çıkmayan, başkalarını dinlemeyen, karnını doyurmaktan başka bir şey düşünemeyen bir yaratık.. En pis, en güç işleri, büyük sabır isteyen çekilmez işleri gık demeden yaparlarmış. Sarı-Özek’in ıssız, engin, kavurucu çöllerine ancak bir mankurt dayanabileceği için, buralarda deve sürülerini gütme işi onlara verilirmiş. Böyle yitik yerlerde, bir mankurt birkaç kişiye bedelmiş. Yanına yiyeceğini, içeceğini verince, kış demeden, yaz demeden, o ilkel hayata dönüşten dolayı sızlanmayı düşünmeden kalabilirmiş bozkırda. Onun için önemli olan tek şey efendisinin emirlerini yerine getirmekmiş. Açlıktan ölmemesi için yiyecek, donmaması için eski-püskü giyecek verdiniz mi, başka bir şey istemezmiş..."
321 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.