Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gizli bir zayıflığı işaret eden itirafta hemen her zaman bir böbürlenme vardır. Çünkü utancın temel sularından biri, kişinin kendisini gülünç duruma düşürecek en küçük özelliğini yansıtmaktansa en korkunç, en iğrenç yönünü açığa vurmayı tercih etmesidir. Alaycı bir gülümseyişe maruz kalma korkusu, her zaman ve her yerde bir otobiyografiyi baştan çıkaran en büyük tehlikedir Emile’in, o ünlü eğitim yazısının yazarı Jean-Jacques Rousseau gibi gerçek âşığın biri bile tüm cinsel sapıklıklarını insanda kuşku uyandıracak kadar büyük bir titizlikle açıklar ve kendi çocuklarını yetimhaneye bıraktığım anlatır, gerçekte ise cesurca yaptığı bu itirafın arkasında daha insancıl, fakat kendisi için daha güç olan bir sırrı, muhtemelen hiç çocuk sahibi olmadığını saklar, çünkü çocuk sahibi olabilecek gücü yoktur. Tolstoy’a gelince, o yaşamı boyunca en büyük rakibi Dostoyevski’yi yazar olarak görmediğini ve ona kötü davrandığı konusundaki basitliğini bir satırla kabul etmektense itiraflarında erkek fahişe, katil, hırsız, zina yapan biri olduğunu itiraf etmeyi tercih ederdi.
Çoğu insan partnerlerinin yanında bile özgün olmaya cesaret edemez. Bir parçalarını hep gizlemeleri gerektiğini düşünürler. Partnerlerine olabildiğince "gösterilebilir benliklerini" sunmak isterler. Özgün olup isteklerini ve ihtiyaçlarını savunduklarında ilişkiye çok yükleneceklerini düşünürler. Halbuki durum tam tersidir: Özgünlük ilişkiyi heyecanlı ve canlı yapar. Bazı ilişkiler neredeyse rol yapmada takılı kalmış gibidir. Buna böyle kişilerin aşırı çatışma korkusu da katkıda bulunur. Çok fazla uyum gösterme baskısı yüzünden kendi ihtiyaçlarını ifade edemezler bile. Zamanla ilişkide kronik olarak ihmal edildikleri duygusu gelişir; bu da içlerinde öfkeye yol açar fakat bunu da yine çatışma korkusu nedeniyle içlerine atarlar. Bu yüzden ilişkilerde gittikçe daha fazla acımasız bir öfke birikir ve bunlar da partnere olan duygularının soğumasına neden olur. İlişki tutuk ve sıkıcı olur. Sonra bir gün kişilerin arasında hiç çekim kalmaz ve söz konusu kişiler ilişkiyi bitirir. Bu ana kadar bir tane bile kötü söz sarf edilmez.
Sayfa 122Kitabı okudu
Reklam
Aşkın meyvesi olmayan bir çocuk doğurulmamalıdır; aşk olmadan gerçek bir kadın bir adamla ilişkiye giremez. Aşkın çocuğa güvence sağlamak açısından yeterli malzeme sağlamadığı korkusu tamamen modası geçmiş bir fikirdir. Ben, kadınlar kendi kurtuluşlarının altına imzalarını attıklarında, kadının ilk bağımsızlık bildirgesinin, cebinde ne kadar para olduğuna bakarak değil, kalbi ve zihnine duyduğu hayranlıkla bir erkeği sevmek olacağına inanıyorum. Kadının ikinci bağımsızlık bildirgesi de, dış dünyayı araya sokmadan kendi aşkının peşine takılma hakkına sahip çıkması olacaktır. Üçüncü ve en önemli bildirgeyse, mutlak bir hak olan özgürce annelik hakkının tanınmasıdır.
Arabadan atladım, gürültünün ne olduğunu anlamak istedim. Mahalleye girince korkunç bir manzarayla karşılaştım. Bizim gözleri fırlamış neferler, kadın, çocuk, erkek, ihtiyar halkı zorla topluyorlar ve kasabadan çıkarıyorlardı. O sırada bulduğum bir subay şu bilgiyi verdi: " Biz ordunun ağır yaralılarını, başlarında subay ve doktorları olduğu halde hastane yaptığımız yerlerde bırakmıştık. Askerlikte usul buydu. Ne var ki Bekir Sami'nin tümeni tam Kâzımiyye mahallesinden geçerken duyduğu feryatlar üzerine kasabaya girmiş ve görmüş ki, hastanelere hücum eden Araplar; kolu bacağı kırık yaralıları, yataktaki hastaları, birer ip takarak sokakta sürüyorlar, hastaneleri yağma ediyorlar. Hastaları soyuyorlar. Halkın, Türk ordusu gitti diye korkusu kalmamış. Bekir Sami durumu görünce Kâzımiyye halkını toplamaya başlamış. ..." Geldim, öğrendiklerimi kumandana anlattım. Otomobili sürdük, biraz ilerde henüz ışımaya başlamış havanın yarı aydınlığında Bekir Sami'yi tümeninin başın- da bulduk. Karabekir, Bekir Sami'ye sordu. O da yukarda anlattığım gibi durumu açıkladı. Karabekir: - Peki bu halkı ne yapacaksınız? - Şimdi ne yapacağım görürsünüz. Biraz sonra ateş sesi duyuldu. Bir de ne görelim!.. Bekir Sami dört yüz kişiden fazla olan Kâzımiyye halkını kurşuna diziyor. Çok üzülen Karabekir: - Bekir Bey ne yapıyorsun? Bu halkın ne günahı var? - Dört yüzyıllık Osmanlı tarihinin hesabını görüyorum. Geceyi orada geçirdik. İngilizler daha Bağdat'a girmemişlerdi. Bağdatlı subaylara ailelerine veda için izin vermiştik. Karargâhta bir Bağdatlı Yüzbaşı Tevfik vardı. İsteği üzerine ona da izin verildi...
Sayfa 279Kitabı okudu
Gerçek bir sevginin bulunmadığı durumlarda, genellikle ana-babaların çocuklarını ne kadar sevdikleri ve kanlarının son damlasına varıncaya kadar onun için her şeyi feda edebilecekleri gibi sözlere bol bol yer verilmektedir. Özellikle daha önce ürkütülmüş ya da sindirilmiş olan bir çocuk, gerçek sevginin yerini alan bu sözlere saplanıp kalabilir ve söz dinlemekle kazanacağı mükâfatı yitirmek korkusu ile başkaldırmaktan korkabilir. Bu gibi durumlarda temel ilke şudur: Bana karşı gösterilen sevgiyi yitirmekten korktuğum için düşmanlık duygumu baskı altına almak zorundayım.
Sayfa 93 - Tur Yayınları, 1980Kitabı okudu
Çocuk, belirgin biçimde bencil düşük güdülerle iç içedir. Korku, devreye girmesi neredeyse kesin olan güdülerden biridir. Burada sözünü ettiğimiz şey, zorunlu olarak fiziksel korku ya da cezalandırılma korkusu değil, aksine felç edecek ya da ölümcül olacak kadar aşırı düzeyde olan, başkalarının beğenisi kaybetme ya da başarısız olma korkusudur.
Sayfa 26
Reklam
giriş
İnsanlar yaşadıklarının çok geç farkına varırlar. Bu farkına varış bir yenilgi ya da bir kaybedişle başlar. Aklının sesinden bir an olsun çıkmak istemezken bazen kalbinin sesine yönelirsin ama aklın rahat bırakmaz durdurur seni çünkü asıl korkak olan insanın aklıdır. Kalbin korkusu akla karşı koyamadığından ileri gelir. Çocuk kalsak hep aşık oluruz çünkü o dönemlerde kalbimiz aklımızı önemsemez. Büyüdükçe aşkı unuturuz, işin içine akıl karışır ve hesaplar devreye girer. En basiti kırılmaktan korkarız Ve kalbimizin sesini duymayız. Kalbine bir şans ver çünkü korkak bir kalp aşkı tadamaz ve aşksız bir hayat aslında hiç yaşanmamıştır.
Kendisine akıllıca ve sevecenlikle davranılmış olan bir çocuğun gözlerinde açık yüreklilik olacak, yabancıların yanında bile korkusuz bir tavır gösterecektir. Azarlanmış ve şiddete hedef olmuş bir çocuk ise sürekli olarak azarlanma korkusu içindedir, doğal bir biçimde davrandığı zaman bile bir kuralı çiğnemiş olmaktan korkar.
Bir çocuğun en büyük korkusu sevilmemek, en çok korktuğu cehennem reddedilmektir. Bana kalırsa dünyada herkes reddedilme hissini az veya çok yaşamıştır. Reddediliş önce öfke doğurur, öfkenin sonucu, reddedilişin intikamı olan suçtur; suçtan da suçluluk suçluluk kaynaklanır. Işte insanoğlunun öyküsü. Bence reddediliş çıkarılıp atılabilse, insanoğlu farkli olurdu. Belki delilerin sayisi daha az olurdu. Içten içe eminim ki çok sayıda hapishane olmazdı . Her şeyin başı, başlangıcı o. Ihtiyacı olan sevgi kendisinden esirgenen bir çocuk kediyi tekmeler, suçluluğunu gizler; bir başkası kendini parayla sevdirmek icin hırsızlık yapar; bir üçüncüsü dünyayı fetheder ve her defasında suçluluk, intikam, yine suçluluk. Insanoğlu tek suçlu hayvandır.
Sayfa 298Kitabı okudu
Bir çocuğun en büyük korkusu sevilmemek,en çok korktuğu Cehennem reddedilmektir.Bana kalırsa dünyada herkes reddedilme hissini az veya çok yaşamıştır.Reddediliş öfke doğurur;Öfkenin sonucu,reddedilişin intikamı olan suçtur;Suçtan da suçluluk kaynaklanır.İşte insan oğlunun öyküsü.Bence reddediliş çıkarılıp atılabilse,İnsanoğlu farklı olurdu.Belki delilerin sayısı daha az olurdu.İçten içe eminim ki çok sayıda hapishane olmazdı.Her şeyin,başı başlangıcı o.İhtiyacı olan sevgisi kendisinden esirgenen bir çocuk kediyi tekmeler,suçluluğunu gizler;Bir başkası kendisini parayla sevdirmek için hırsızlık yapar;bir üçüncüsü dünyayı fetheder ve her defasında suçluluk,İntikam yine suçluluk.İnsanoğlu tek suçlu hayvandır.
Sayfa 298Kitabı okudu
430 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.