Bu kitabı okuduğum çoğu saniyede nefreti hissettim diyebilirim. Bu nefretin ardında elbetteki acıma duygusu da yer alsada, yazarın gerçekleri yüzüme tükürmesi sanırım bu acıma duygusunu arka plana itti. Sürekli bir çözüm aramaya çalıştım. Sürekli bulundukları durumun daha da kötüye gitmesi ile birlikte bir çözüm bulmak adına kendimi zorladım. Lakin gözümden kaçırdığım bir şey vardı. Bu da, cehaletin artık kök saldığı bir toplumda çözümlerin neredeyse imkansıza yakın olduğu idi. Benjamin karakterine fazlasıyla öfkelendim. Birilerini dürtsün, "Biz neler yaşıyoruz?", "Gerçekleri görün artık!" cümlelerini tüm dehşeti ile haykırsın istedim. Ama bunu yapmış olsa bile hiçbir şeyin değişmeyeceğini biliyordu sanırım. Cehaletin esir aldığı bir toplumdan daha kötüsü ise, -tamamen benim fikrim- bu cehaletin içerisinde tek başına kalmış olan bilge insandır. Sanırım bu karakter de Benjamin idi. Kitap hakkında kurabileceğim başka cümleler yok. Daha doğrusu kurabileceğim birçok cümle olmasına rağmen bir türlü toparlayamıyorum diyebilirim. Bunu daha kitabın etkisinden çıkamadığıma bağlıyorum. Cehaleti yenmek adına her bireyin bu kitabı okumasını canı gönülden isterim.