Bu kitabı okumayanlar ya da oyunu izlemeyenler, birkaç gün önce benim de düşündüğüm gibi romantik ve acıklı bir aşk hikayesi okuyacaklarını düşünebilirler. Düşman iki ailenin çocuğu ve birbirine aşık bu iki gencin herkesin aşina olduğu balkondaki sahnesi, olayın geri kalanını bilmeden bakılınca oldukça dramatik. Ama başlığa yazdığım gibi bu kitap benim aşka inancımı yerle bir etti. Romeo'nun aşkı bile yüzeysel bir beğeniden fazlası değil; Juliet için ölmeyi göze alsa da onunla doğru düzgün oturup konuşmadılar, tanışmadılar. Birbirlerinin dış görünüşüne aşık oldular. Anlatımı çok akıcı, zaten incecik bir kitap. Diyaloglar coşku ve tutku dolu. Konuşmalardaki cinsiyetçiliği kitabın 16. Yüzyılda yazılmış olmasına verelim hadi. Juliet daha 13 yaşında ve Paris'le evlenmek istemediği için babasından yediği hakaretleri, küfürleri hayretle okudum. Romeo gördüğü her güzel kıza çabucak tutulan bir ayran gönüllü. Juliet güzelliği dışında öne çıkan hiçbir yanı olmayan ve edilen her iltifata kapılan küçük bir çocuk. Yine cinsiyetçi lafları olsa da kitapta en dikkat çekici karakter Rahip Lawrance'tı benim için. Kötü bir kitap değil ama asla kalp burkacak bir aşk öyküsü de değil benim için.