Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
ÜSTADIM EFENDİM içimiz temizlenir kalbimiz yunar mürşidin nazarında balkır bir uçkun nefesi deva olur sızımız diner gönlü şifahanedir sohbeti efsun ahval-i perişanım âfetzedeyim dil-i bîkararıma dâr'ül himmettir buhran-ı dünyadayım gurbetzedeyim fesâd-ı dimağıma beyt'ül hikmettir
Avrupa'nın "Batı" olarak tescil edilmesi, Batı'nın tüm insanlığın "ufku" olarak tanınması ve bunun mutlaklaştırılması, hassaten Aydınlanmacı bakış açısının "üst ilke" olarak benimsenmesi, Batı'nın ve Batılı olmanın evrenselleştirilmesi ve hatta insanlık için aşkınsal bir metafizik haline getirilmesi anlamına geliyordu. Durum böyle olunca hangi türden olursa olsun bir Batılı düşünür ölçü haline geliyordu. Gazali yerine Descartes'ten, Ibn Sinâ yerine Francis Bacon'dan, İbn Arabi yerine Spinozadan, Fahreddin Râzi yerine Leibniz'den, Ibn Heysem yerine Galileodan, Ebu Hanife yerine Jean Jacques Rousseau'dan, Tüsi yerine David Humedan söz ediyorsanız çağdaş ve medeni olarak tanımlanıyor ve en azından kınayıcılar tarafından kınananlardan olmuyordunuz. Herhangi bir Müslüman veya Doğulu veya Afrikalı düşünür. älim, "Batılılar gibi bakmak, görmek, düşünmek, yaşamak zorunda değiliz" dediğinde hemen dışlama mekanizmalarıyla dışlanır, hatta gündemin dışına atılır. En çok da kendi müstağripleri tarafından....
Dursun ÇiçekKitabı okudu
Reklam
"Bu şekilde insan daima kendi şahsiyetini var eder. Adeta bir yazarın roman yazması gibi kendi kendini kaleme alır. Bir irade fiilini uygulayıp da temayüllerin baskısı ve dış şartların etkisiyle bir karar aldığında kendi şahsiyetini değiştirir, kendi ufkunu gittikçe kısaltır. Bir mesleği seçmeyi kararlaştıran insan, diğer meslekleri seçmekle meydana gelebilecek yüzlerce şahsiyeti ortadan kaldırıp tek bir mesleği icra eden şahsiyetin sınırlarında karar kılmış olur. Evlenen bir adam, hayatını başka pek çok muhtemel yola götürebilecek diğer evliliklerden vazgeçmiş olur. Bu bakış açısıyla denilebilir ki alınan her bir karar, bir şahsın ilerideki hayatına ait ihtimallerin yavaş yavaş azalması demektir."
"Hayatta, maddiyattansa ufkunu genişletmenin peşinde koşmalısın. Lüks, yalnızca bakış açını köreltecek, ruhunu uyuşturacaktır.."
Sayfa 68 - Nemesis KitapKitabı okudu
Yüzyıllar boyunca, hemen her millette o kadar kitabın yazılması ve insanların da onları okumaktan bir an bile geri durmamalarının asıl sebebi; hiç şüphesiz kendi varlıklarının şuuruna erebilme ve yeni şeyler öğrenebilme, bu sayede ilerleyip, yükselme isteklerine bağlıdır. O hâlde, yerinde saymak istemeyen, ileriye dönük hamleler yapmak arzusunu taşıyan terdierin ve milletlerin vazgeçilmez hedeflerinden birisi de, okumak olmalıdır. Zihinler; ancak o takdirde dar bir koridora hapsolup, kabuklaşmaktan, şahıslara ve olaylara kısır bir açıdan bakmaktan, isabetsiz ve hissi hükümler vermekten kurtulurlar. Okumaktan, bilgisini artırıp, ufkunu genişletmekten korkan tembeller; dünyaya, çevrelerinde olmuş ve olacaklara akıl erdiremeyen, ayak uyduramayan dar kafalılardır. Bu gibiler, çoğu zaman bilmiş tavırlar takınarak hissi ve peşin hükümlü olurlar. Düşünmeden, muhakeme etmeden akıllarınca gelişigüzel kararlar alırlar, hükümler verirler. Çünki bunların, öncelikle hayata bakış tarzları kısırdır. Kendilerinin de tam anlamıyla idrak edemedikleri, -okumadıkları için- idrâk etmek üzere de hiçbir çaba göstermedikleri bir labirentin içinde, döner dururlar.
Babacığım bizi geliştirirken kendini güncellemeyi de unutma. Geçenlerde bir söz okumuştum. Diyordu ki, ‘Dünkü güneşle bugünkü çamaşırlar kurutulmaz.’ Yıllar öncesinde kalmış eski babalarla yeni çocuk yetiştirilmez. Demode olmuş bakış açılarıyla vizyon sahibi, ufku geniş gençler yetiştirilebilir mi?
Sayfa 164
Reklam
İnsan eğitilmeye muhtaç bir varlıktı kutluydu ve kıymetliydi. İncitmeden ve örselemeden kararınca verilen bir terkiple içindeki güç ortaya çıkardı. Kıvamı sevgi kalitesi sağlamlık karakteri asalet kaidesi mantık olan bir çizgide çok şey elde edebilirdi. Ufku sınırlanmış insan kendini keşfedemezdi. Kendini keşfedemeyen insan hiçbir zorluğu aşamazdı.
Kulluk
Hemen belirtelim ki, kulluk dinsel bakış açısından insana verilebilecek en yüce değer olarak da kabul edilse de, bu yaklaşım siyasal olarak, kendi yaşamının öznesi olamayan, kendi pratik yaşamının düzenlenmesi konusunda hiçbir insiyatife sahip olamayan bir insan tasarımına denk düşmektedir.
Sayfa 282Kitabı okudu
Felsefe akla, din kalbe hitap eder. Eskilere göre din, felsefenin bir taklididir. Farabi Felsefe entelektüel algı veya kavrayışa dayanırken, dinin dayanağı hayal gücüdür. Başka bir deyişle, dinler akla değil kalbe hitap ettikleri, dolayısıyla kesin kanıtlara değil, ikna yöntemini kullandıkları için, Farabi' ye göre, her seviyede eleştiriye açık olacaklardır. Zira, kesin kanıtlarla bilinen şeylere, hiçbir noktada karşı çıkılmaz; oysa akılsalların taklitleri tahayyül vasıtasıyla ve ikna yöntemi ile üretilip benimsetildiğinden onlara karşı çıkmak her zaman imkan dahilinde olacaktır. Hoşgörüsüzlük, mutlak olanın sınırlı sembolünü, tanrısal olanın kendisi olarak kabul etmekten kaynaklanmaktadır. Farabi, bütün dinlerin hakikatin sembolleri olarak aynı düzeyde olduğunu ifade ederken, bir din menaubunun değil, bir yöneticinin bakış açısına sahiptir.
Sayfa 130Kitabı okudu
Sana anlatmak seni Ölümler yetmez Anlamadın sen hiç beni Sussam beni anlar mısın? Saçında gönlüm delice Değişti gündüz ve gece Söze ufkum yetmeyince Sussam beni anlar mısın? Ne hâl kalır ne de hatır Ne söz yeter ne de satır Bir bakış belki anlatır Sussam beni anlar mısın? İçimde ölüm bir fikir Senden sonra gelmektedir. Bu da bir şey söylemektir. Sussam beni anlar mısın?
Sayfa 82
208 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.