Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Atsız Yeniden Mahkemede: “Konuşmalar” yazısına karşı tepkiler resmî makamlar üzerinde de tesirini göstermiş ve Atsız ile derginin sorumlu yazı işleri müdürü Mustafa Kayabek hakkında dava açılmıştır. Bunun üzerine Atsız, yazının üçüncü bölümünde şunları yazar: "Memleketi parçalamak isteyen, Kürt devleti kurmak için Kürtçülük yapmak isteyenlere
"Spor, futbol, satranç, siyaset, tarih ve daha birçok şeyi... hepsini bıraktım. Elbette yürüyüş, koşu ve benzeri sporları yapıyorum. Ancak izleme, dinleme ve benzeri gibi, aktif eylemlilik dışında kalanların hepsinin ekseriyasını bıraktım. F1, NBA, TBL, TSL, ŞL, AL'ler hiçbirini izlemiyorum artık. Ne TV'den ne de yerinden canlı.
Reklam
600
600.gün... Zamanı tutamıyorum sevgili durduramıyorum. Son günümüzde bana "dursun mu zaman?" demiştin. Dursun artık sevgili, dursun artık, hayır zaman akıp gitmesin. Yarın, dün olsun. Zaman artık geriye aksın istiyorum. Merak etmiyorum geleceği, istemiyorum geleceği. Gözlerimin ışığının sönmesini izlemeyi değil, ışığını geri kazanmasını
El Chavo-Mufasa
Düşüyorum istemediğim duyguya tekrar Denedim bi' yolunu, belki yüz on kere Cebimizde para var ama huzur pahalı Alışmışım vedalara, tutunduğum yere Bi' gün olsun aramam Yüküm İstanbul Boğazı'nın yükü kadar ağır olsa bile Yanımızda duramadın, karşımızda dene Bütün topladıklarımla geri dönüyorum eve (eve) Yolun başı değil bra, siz
- Biz ne olacağız?…
Ümitsizlik, kötümserlik, bezginlik bütün memleketi sarmıştır. Hattâ kendi karargâhını bile!… Mustafa Kemal'in karargâh kurmaylarından ve onun siyasi işlerini yürüten Kurmay Binbaşı Husrev Beyin (Husrev Gerede, Mebus, Büyükelçi) Havza'dan Erzurum'a Kâzım Karabekir Paşaya yazdığı şahsi mektuptan bazı parçalar okuyalım: Havza, 7.
Sayfa 35 - Remzi KitabeviKitabı okudu
Oktay Eke'nin -kendisi dayım olur- Ceyhan'dan tanıdığı bir vatandaş ta evvel vakitte YTÜ'yü kazanır. O yıllarda İstanbul Teknik Okulu. Fazlaca parlak bir kişiymiş bu. Basamakları ikişer üçer çıkan, sınıfları atlayan yüksek zekalılardan. İçten yanmalı motor gibi fakat dinozor yerine düşünce yakıtıyla çalışan. Harareti yüksek olur tabi. Ya da İkarus mizaçlı olur diyeyim. Eh "delirmiş" kısa süre sonra. Tahsili mahsili bırakıp Ceyhan'a dönmüş. Çok geçmeden nebîlik iddiasına başlamış. O yıllarda Ceyhan'da bir de "Allah Fethi" varmış. Bu Fethi de başka bir deli. Daha doğrusu meczup. Onun tahsil macerası yok. Ümmi delilerden. Hakiki meczup belki de. İkarus'un nâmı, Allah Fethi'nin kulağına ulaşır. Bir gün bir mecliste buluşurlar. Deli kendini tanıtır, Allah'ın nebîsi olduğunu söyler Allah Fethi'ye. Allah Fethi cevap verir: - Yalan söylüyorsun. Seni varlık alemine ben göndermedim.
Reklam
Ama şimdi size işin başka bir tarafını açıklamak zorun­ dayım. Belki. . . belki değil mutlaka tuhaf gelecek size. Amcam Dar-ül harp ülkelerine ayak basan ilk sultan olmak istemi­ yordu. Hiç niyeti yoktu böyle bir şeye. Ama Balkanlar, Mısır, Girit gibi birçok Osmanlı eyaletinde huzursuzluklar artmış, bağımsızlık mücadeleleri baş göstermişti. Üstelik bu kargaşa­ nın büyük devletler tarafından tahrik edildiği konusunda da güvenilir istihbarat geliyordu. Bu durumda III. Napolyon'un davetini bahane ederek Fransa'ya, İngiltere'ye gidip onlarla yeni anlaşmalar yapmak, bu büyük devletlerden Rusya'nın aleyhteki faaliyetlerini durdurmalarını istemek çok mantık­ lıydı. Ne var ki her işe burnunu sokan ve her konuda ahkam kesen ulema takımı Al-Osman sultanının ayağı Darü'l harp toprağına basamaz diye tutturmuştu. Halkın yanlış yönde etkilenmemesi için bu engelin aşılması gerekiyordu. Sonun­ da kurnaz saray mabeyincileri bir çözüm üretti. Padişah'ın ayakkabılarının, çizmelerinin altına ayrı bir bölüm yapıldı ve İstanbul toprağıyla dolduruldu. Böylece koskoca ülke büyük bir sorundan kurtulmuş oldu. Padişah gavur toprağına ayak basmayacaktı. Ayağının altında hep Osmanlı toprağı olacak­ tı. Murad'la ben bu saçmalığa sadece gülüyorduk. Nelerle uğ­ raşıyorlardı!
Sayfa 217Kitabı okudu
Yılbaşı Çavuşu.
"Çocukluğumun geçtiği küçük ilçemizde genel olarak mutlu bir yaşantımız vardı. Öyle ya; ülkemiz bir cihan savaşı geçirmişti, savaşta başarılı olmuş, düşmanları yurdumuzdan dışarı atmış, bağımsızlığımızı korumuştuk. Cihan Savaşından çıkalı hemen hemen 10-15 yıl geçmişti. Savaş bizleri yoksul ama gururlu bırakmıştı. Belki inanılmaz ama babası
Şu an işlerim sebebiyle Antalya'dayım... Ancak Eylül ya da Ekim ortalarına doğru dönebileceğim İstanbul'a.. Benim en büyük hayalim, İstanbul Rize arası yürümek.. Biraz araştırma yaptım 1300 kilometreyi buluyor.. Fakat bu sene geçti artık, Çünkü Yaz mevsimine denk gelmesi gerekiyor, Haziran'ın başlarında çıkıp Temmuz'un sonlarına doğru varabilirim belki.. Dediğim gibi bu sene geçti artık. seneye inşallah...
Kitap ve Kahve Kokusu

Kitap ve Kahve Kokusu

@Kaldion
·
28 Ağustos 2022 19:12
Çok eskiden ölümden çok korkardım, bazı sabahlar uyanıp ölüm aklıma geldiğinde, çok büyük sıkıntıya girer "evet hayatın gerçeği bu" derdim fakat bir türlü bunu kabullenemez, beni neyin beklediğini bilmediğim için (o zamanlar zihnimde betimlenen, karanlık bir mezar ve mezarın içinde çırpınan ben) bu beni üzüntü ve hüzne sevk
Nazım 15 Ocak 1902'de Selanik'te doğar. Doğduğu çağın Osmanlı toplumunda, kültürlü ve ilerici sayılan bir ailesindendir. Baba tarafından dedesi Nâzım Paşa, şairliği de olan özgürlükçü bir kişidir, Mithat Paşa'nın yakın arkadaşlarındandır. Anne tarafından dedesi Enver Paşa dilci ve eğitimcidir. Babası Hikmet Bey, Mekteb-i Sultani
Reklam
Ablası Süreyya'nın rejimden çektiği sıkıntılar...
Ablam Süreyya, İslam'ın Ortodoks formunu reddettiğim 1986 yılında benimle iletişimi kesti. 1980-1983 yılları arasında cezaevindeyken, bana her hafta mektup yazmış ve ziyaretime gelmişti. O zamanlar birbirimize çok yakındık. Şimdi onu görmek istiyordum ama benimle görüşmeyi reddediyordu. Benden iki yaş büyüktü ve evlenmemişti. Süreyya çok
Sayfa 528 - Ozan Yayıncılık / 19 - Babam Tarafından Sorgulanışım ve Solmuş AyçiçeğiKitabı okudu
Aşk'a bir tanım daha...
İstanbul'dayken kızlarla erkekler arasındaki farklılıkların farkına vardığımda, kızlarla hiçbir iletişimim yoktu. Hayatımda gördüğüm en güzel yüze çarpılıncaya kadar onların çoğunu tanımıyordum bile. Onun yüzü, o ana kadar gördüğüm tüm kadın yüzlerinin kusursuz bir geometrik ortalamasına sahipti; nihai güzelliğin ta kendisiydi. Güzellik
Sayfa 93 - Ozan Yayıncılık / 2 - Diri Diri GömülenKitabı okudu
37 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.