Günümüzde Shakespeare eserlerinden sonra en çok filme, tiyatroya, diziye veya başka bir kitaba uyarlanan eser olma rekorunu elinde bulunduran Dracula’dır. Neden böyle olduğu, neden bütün insanların ilgisini çektiğini bu yazımızda anlamaya ve sizleri de bu eseri okumaya teşvik etmeye çalışacağım.
Vampir kelimesini duymayan kalmadı değil mi?
Acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun
İzlerime raslıyorsun, bıraktıklarıma, o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili, orada benden savrulan parçalar kurusa da izleri var hâlâ yolun kenarında.
İzini sür yolun, acının ormanı büyütür insanı
Vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın.
Acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun
Ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin
Hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle
Büyür bir aşk, hangi sesle ölür, bileceksin.
Ne zamandı bilmiyorum, yaşadıklarından sana kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun yerde fırtına koparan korku, kendi sarmalında döndün, döndün, sanma ki daha dönleyeceksin kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun.
Şimdi, acının ormanından geçiyorsun
Her şey bir daha kanasa da
Ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben.
Geç meleğim, seninde şarkıların olsun içindeki telleri titreten.
Bazen böyle oluyor, yani hiç beklemediğim bir kitap, beklemediğim bir yazar dört dörtlük bir etki yaratabiliyor. Jennifer Mcmahon'ın bu eseri Stephen King'i kıskandıracak kadar başarılı ve iyi bir eser. Kusurları dahi kitabın başarısını gölgeleyemiyor. Hasan Ali Toptaş'ın Heba'sı ve Ayfer Tunç'un Aziz Bey Hadisesi adlı eserlerinin ardından hakiki
Arkadi ve Boris kardeşler...
Beni sürekli düşündüren, diyaloglar içinde süründüren ama ne olursa olsun konuya kendimi kaptırınca bu ne güzel bir fikir dedirten ikili. Onlardan okuduğum 4. kitap Yokuştaki Salyangoz. Sadece Pazartesi Cumartesiden Başlar kaldı okunacak. Sıra ona da gelecek.
Sitede ikilinin eserlerinin puanlaması hayli düşüktür.
“Acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun
izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma,
orada, o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili
benden savrulan parçalar kurusa da,
izleri var hala yolun kenarında.
İzini sür yolun, acının ormanı büyütür insanı
vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın
acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun,
ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin
hangi sızıyla titrer içinde,
hangi sesle büyük bir aşk, hangi sesle ölür, bileceksin.
Ne zamandı bilmiyorum.
Yaşadıklarından sana kalan tortu,
seni olduğun yere çakan,
olduğun yerde fırtına koparan korku.
Kendi sarmalında döndün, döndün,
sanma ki daha dönmeyeceksin
kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun.
Şimdi, acının ormanından geçiyorsun
her şey bir daha kanasa da
ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben
geç meleğim, senin de şarkıların olsun
içindeki telleri titreten.”
Ey Han, yüce atalarımız komşularına korku ve nam salacakları bu ülkeye ilk ayak bastıklarında ‘Kara bak!’ diye, dağlara çıktıkça ormanı görüp ‘Kara bağ’ diye bağırmışlar. O günden buranın adı ‘Karabağ’ kalmıştı.