Allah Teâlâ’nın kadınlara evinizde vakarla durun, mealindeki buyruğunun anlamı, “Çocuklarınızla kalın; aklınızı, ruhunuzu onlara akıtın, hanelerinizde Fatihler, Bâkiler, Sinanlar yetişsin.” diye anlaşılmalıdır. Ne var ki kadın dışardaki vâveylaya kulak verip insanlığa imdat etmek, sorunları çözmek için sokağa koştu. Sanki cemiyet, kurtulmak için ondan yardım bekliyordu. Fakat o, öyle zannetti. Yangın söndüren personel gibi bir öteye bir beriye koştu, pirince giderken evdeki bulgurdan oldu. Erkekler gibi iş aradı. Bir markette kasiyer, bir okulda müstahdem, bir fabrikada mühendise oldu. Bu defa kadınlıktan gelen güzel görünme duygusu onu istila etti, her gün hayli bir zaman “Nasıl daha çekici olabilirim?” üzerinde düşündü. Esvabı nereden alsa; hangi marka, hangi mevsime uygun kıyafet sunmakta? bunlarla meşgul oldu. Her gece eve yorgun döndü, çocuk ona; o, çocuğa baktı, ninniler, masallar çocuk bakıcısına havale edildi. Oysa çocuk anneciğine okuyacaktı masalını; mesai usûlü çalışmayan annesine, Allah’ın onu terbiye etmek üzere atadığı validesine… Şehirli anne ve mühendis valide, çorap ören köylü kadını cahil gördü, küçümsedi. Fakat onun çocuğuna yaptığını o, evladına yapamadı. Şehirde dev bir kalabalığın içine düştü. Ekmek arayan babaların, itibar peşinde koşan sosyetenin, terk edilmişlikten dolayı çalışmak zorunda kalan kadınların arasında buldu kendini. Onlarla yürüdü, yürüdükçe evinden, onu bekleyen çocuğundan uzaklaştı. Çok şey öğrendi, deste deste paralar kazandı, arabalar evler satın aldı. Fakat ninnileri, masalları, anneliği unuttu. Çocuğuyla onu birbirine bağlayan muhabbet dilini yitirdi.