Marx, artı-değeri "ücretlendirilmemiş emek" olarak tarif eder. İşveren emek gücünü kullanmak için satın alır ve işçiyi çalıştırarak bu emek gücünü tüketir. İşverenin işçiye ürettirdiği belli bir kullanım değerine sahip olan nesnedir. Emek gücünü kullanım hakkı ve ortaya çıkan son ürün, onu üreten işçinin değil işverenin malıdır. Böylece işçinin emeği ücretlendirilmemiş olarak kalır. Artı-değeri yaratan bu döngüdür. (...) İşçi kendisini, sürekli olarak kapitalist işveren için, ya da Lacancı terimlerle Öteki için ürettiği, keyfini süremediği yabancılaştırıcı artı-değer döngüsünün içinde bulur ve Öteki'nin hazzı için fedakârca çalışmak zorunda olduğu bir sisteme kısılıp kalır. Artı-değer ile artı-keyif arasındaki bağ burada kurulur. Bu denklem içinde jouissance, içinde keyif-olmayan-keyiftir. "İçinde keyif olmayan keyif" olarak jouissance, tüm tarif edilemezliğiyle varlık deneyimine yapışan bir artık gibi çalışır.
Gelelim Mustafa'nın Deniz'ini kaybettiği denizden gelen bebeğe... Türkiye'nin içinden çıkamadığ göçmen meselesine esaslı bir dokunuş yapmışsınız. Televizyonlardan kıyaya vuran bebekleri, insanları gördük. Adına ne dersek diyelim, Aylan, Samir, Hamid... Suriyeli, Afganlı, Pakistanlı.. İnsanlığın her anlamda can çekiştiği bir
Sayfa 131Kitabı okudu
Reklam
SÖMÜRGECİLİKTEN YENİ EMPERYALİZME Sömürgecilik, genel olarak bir ulusun, başka ulusları ya da toplulukları, siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılması ya da yayılmayı istemesi olarak tanımlanır. Sömürgecilik, yeni emperyalizm öncesi, güçlü ülkelerin güçsüzlerin toprakaltı ve topraküstü servetlerine el
İlkel topluluğun üretim tarzı
Üretici güçlerin büyümesi ile birlikte, insanların hayvancılık ve ziraatteki emeği, insanların geçimi için gerekli olandan daha fazla geçim aracı vermeye başladı. Artı-emeğe ve artı-ürüne, yani bizzat çalışanların beslenmesi için gerekli olanın üstündeki emek ve ürün fazlasına el koyma imkanı doğdu. Bu koşullar altında, tutsaklığa düşmüş insanları, önceden olduğu gibi öldürmeyip, tersine bunları köle yapma ve çalıştırma daha yararlı göründü. Kölelere, zengin ve soylu aileler el koydular. Köle emeği de yeniden, köle kullanan işletmeler hızla zengin olduklarından, eşitsizliğin daha da derinleşmesine yol açtı. Servet eşitsizliğinin büyümesi ile birlikte, zenginler, yalnızca tutsakları değil, aynı zamanda kendi yoksul ve borçlanmış kabile kardeşlerini de köle yapmaya başladılar. Bu şekilde, toplumun ilk sınıflara bölünmesi, köle sahipleri ve köleler olarak bölünmesi ortaya çıktı. İnsanın insan tarafından sömürülmesi, yani bir insanın emeğinin ürünlerine diğer insanlar tarafından karşılıksız el konulması ortaya çıktı.
Sayfa 37
Bir malın pazar fiyatı o malın marjinal değerine eşit olmaya meyleder. Bir rekabetçi pazarda, bir malın müşterilere değeri 6 dolar olduğu zaman, o mal 6 dolara satılmaya meyledecektir. Bu emek için de geçerlidir. Ders kitabı iktisatı der ki, bir serbest piyasada çalışanlar kendilerinin marjinal ürününe göre ücret alma durumundadırlar. Yani, çalışanlar işverenlerine ifade ettikleri değere yakın ücretler alırlar. Bir işçi, kendisinin emeği yoluyla diğerleri için saat başına 6 dolar değer üretirse, saat başına 6 doların hemen altında gelir kazanmaya meyledecektir. Genelde, bir hükumet pazar fiyatının altında fiyatlar koyduğu zaman, bu bir kıtlık (açık) yaratmaya meyleder. Müşteriler tedarikçilerin arz etmeyi istediğinden daha fazlasına talep ederler. (Mesela, ABD hükumeti 1970'lerde benzin fiyatlarına tavan koyduğu zaman bu kitlevi bir kıtlığa sebep oldu.) Hükumet fiyatları pazar fiyatlarının yukarısına koyduğu zaman, bu bir fazlalık veya artı yaratır. Tedarikçiler (arzcılar) müşterilerin satın almayı istediğinden daha fazlasını sunar. Ücretler yalnızca emek birimlerinin fiyatıdır. Eğer devlet emek fiyatının pazar fiyatından daha yüksek olması gerektiğini söyleyen bir kanun çıkarırsa, bu bir emek fazlası veya artısı oluşmasına sebep olmaya meyleder. Bu fazlaya işsizlik deriz.
Sayfa 217Kitabı okudu
İşçiye verilen ücretle, ürettiği değer arasında bir fark olması gerekir, yoksa işveren onu kiralamazdı. İşçinin ücret olarak aldığı ile ürettiği metanın değeri arasındaki farka, artı-değer denir. Artı-değer, işverene giden kârdır. İşveren, emek-gücünü, bir fiyattan satın alır ve emeğin ürününü daha yüksek bir fiyata satar. Farkı, yani artı-değeri, kendisine alıkoyar.
Sayfa 13
Reklam
335 öğeden 211 ile 220 arasındakiler gösteriliyor.