Yüzü gülmez oldu artık kimsenin, Olan biteni bilmeyenden başka. Ahı gökleri tuttu milletin, duyan yok. En büyük acılar gündelik kaygılara döndü. Ölüm çanları çaldığı zaman kilisede, Kimin için çaldıkları sorulmuyor bile. Doğru insanların ömrü çabuk tükeniyor, Şapkalarına taktıkları çiçeklerden daha çabuk! Hasta olmadan ölüveriyor insan.
Sayfa 86 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Rubailer
BİRİNCİ BÖLÜM 1 Bir gerçek âlemdi gördüğün ey Celâleddin, heyûlâ filân değil, uçsuz bucaksız ve yaratılmadı, ressamı illetî-ûlâ filân değil. Ve senin kızgın etinden kalan rubailerin en muhteşemi :
Reklam
“Bir zamanlar diyordum ki: Bu Türk’tür,bu Bulgar’dır ve bu Yunan’dır. Ben,vatan için öyle şeyler yaptım ki patron tüylerin ürperir;adam kestim,çaldım,köyler yaktım,kadınların ırzına geçtim,evler yağma ettim... Neden? Çünkü bunlar Bulgar’mış ya da bilmem neymiş...Şimde kendime sık sık şöyle diyorum: Hay kahrolasıca pis herif,hay yok olasıca aptal! Yani akıllandım,artık insanlara bakıp şöyle demekteyim: Bu iyi adamdır,şu kötü. İster Bulgar olsun,ister Rum isterse Türk! Hepsi bir benim için. Şimdi iyi mi,kötü mü yalnız ona bakıyorum. Ve ekmek çarpsın ki ihtiyarladıkça da buna bile bakmamaya başladım. Ulan ister iyi, ister kötü olsun be! Hepsine acıyorum işte. Boş versem bile bir insan gördüm mü içim cız ediyor. Nah diyorum,bu fakir de yiyor,içiyor,seviyor,korkuyor. Onun da tanrısı ve karşı tanrısı var,o da kıkırdayacak ve dümdüz toprağa uzanacak,onu da kurtlar yiyecek... Hey zavallı hey! Hepimiz kardeşiz be hepimiz kurtların yiyeceği etiz.”
*Her kelimesi hayranlık uyandırıcı..*
“Melekler kadar saf ve temiz olan bu iki insan birbirine her şeyi, düşüncelerini, coşkunluklarını, kendinden geçmelerini, düşlerini, üzüntülerini, birbirilerini uzaktan ne kadar çok sevdiklerini, birbirlerini nasıl istediklerini, birbirlerini göremez oldukları vakit düştükleri umutsuzluğu, her şeyi, her şeyi anlattılar. Daha şimdiden hiçbir şeyin artıramayacağı kusursuz bir içtenlikle en gizli, en gizemli sırlarını birbirlerine açtılar. Düşlerine saf bir inançla güvenerek, aşkın, gençliğin, onlarda kalan çocukluk artığının akıllarına getirdiği her şeyi anlattılar. Bu iki yürek birbirinin içine boşaldı, öyle ki bir saat sonra, bunlar genç kızın ruhuna sahip olan delikanlıyla, delikanlının ruhunu içinde duyan genç kızdı artık. Birbirlerine işlediler, birbirlerini büyülediler, birbirlerinin gözünü kamaştırdılar.”
... Bir gün bütün değer yargıları değişecek ve yargılananlar yargıç, eziyet edenler de suçlu sandalyesine oturacaklardır ve onlar o kadar utanacaklar, o kadar utanacaklardır ki utançlarının ve suçlarının ağırlılığı yüzünden ayağa kalkamayacaklardır. O zaman, akıllı ya da akılsız bütün ezilenler, yani bizim caddedeki insanların çoğu, yani öcü
Sayfa 222
Hayatının sonuna doğru Snelman dostlarıyla sohbet ederken şöyle diyordu: "Finlandiya'nın bugünkü haliyle küçüklüğündeki halini kıyaslarken şöyle bir tablo tasavvur ediyorum: Büyük harabe bir ev...Bütün pencereleri kapalı...Dışarıdan bakınca metruk ev izlenimi veriyor...İçerisi karanlık, boğucu, rutubetli, ağır bir havası olan ev, büyük mezarlığı andırıyor. Ama birtakım genç, korkusuz, güçlü insan ortaya çıkıyor. Çok neşeli, zeki insanlar... Hemen evin perdelerini çekip pencerelerini açıyorlar. Evin içi gün ışığı, temiz hava, çiçek kokuları doluşuyor. İçerisi canlılıkla doluyor. Binanın dışı da onarım görüyor, yenileniyor. Çevredeki insanlar da artık cinli-perili evden kaçar gibi evden kaçmıyorlar. Evin yanına gelip yenilenen binayı hayranlıkla seyrediyorlar. İşte böyle bir değişim, her ülkede, her kentte, her ilçede, unutulmuş, terk edilmiş her köyde yaşanabilir. Bunun için ihtiyaç olan yalnızca dinamik fikirli, uyanık ruhlu, uygarlık yolunda çalışırken yorulmayan, usanmayan; aksine heyecan, zevk duyan insanların varlığıdır."
Reklam
786 öğeden 511 ile 520 arasındakiler gösteriliyor.