Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
(Mehmet Emin Yurdakul’un torunu) Doğan Yurdakul anlatıyor:
MEHMET EMİN YURDAKUL'UN HAYATI VE HUSUSİYETLERİ Doğan Yurdakul (Mehmet Emin Yurdakul’un torunu) Milli Şair Mehmet Emin Yurdakul 1869 yılının mayıs ayında Beşiktaş’ta dünyaya gelmiştir. Babası yedi çifte bir balıkçı kayığının reisi olan Salih Reis, annesi, Edirne civarından İstanbul’a gelmiş Mehmet Ağanın kızı Emine hanımdır. Küçük Mehmet
Kişilik camdan bir şey mi ki bir darbeyle kırılsın? Kişilik bendeki zati bir nitelik, asalet, manevi ve ahlaki yüceliktir; başkalarının gözündeki vehim ve hayaller değildir. Şahsiyet abdest değildir ki küçük bir dalgınlıkla bozulsun. Eğer böyle ise onu büyük bir dalgınlıkla boz gitsin!
Sayfa 171Kitabı okudu
Reklam
. Süleyman’ın üzerimde bıraktığı intibaı anlatmamı arzu edersiniz sanırım. Yılların ağırlığını hissetmeye başlamış olmasına rağmen davranışındaki asalet ve genelde dış görünüşü böyle uçsuz bucaksız bir imparatorluğun hükümdarına yakışır seviyede. Her zaman tasarruftan yana ve kendine hâkim. Hatalar yapmış olabileceği gençlik döneminde bile Türklerin gözünde suçlanmamış. İlk yıllarında dahi şaraptan uzak durmuş, Türklerin ekseriya düşkünü olduğu kötü alışkanlıklara kapılmamış. Onu en acımasızca tenkit edenler bile karısına aşırı derecede boyun eğmesinden ve sonuçta Mustafa’nın katlinden başka aleyhinde ileri sürülecek önemli bir şey bulamıyorlar. Bu zaafını da genelde karısının kullandığı aşk iksirlerine ve büyülere yüklüyorlar. Onunla meşru evlilik yaptıktan sonra kanunen hiçbir mani bulunmamasına rağmen cariyeleri olmadığına inanılıyor. Dinin ve geleneklerin katı bir muhafızı; onlara bağlılığı topraklarını genişletmek arzusundan aşağı değil. .
(Rambo): «— Katerina, para ve mücevher, ne bulduysa topladı, bunları Sadrâzama hediye olarak takdim etmek üzere bir heyet gönderdi. Bu heyete, Türkler ne isterlerse kabul etmeleri emri verilmişti.» (Yohan Blohviç): «— Katerina'nın Sadrâzama gönderdiği hediyeler Petro'yu kurtarmış ve Rusya için her halde gayet müsait olmak üzere Prut
İnsan zenginse daha rahat soluk alır; ünlüyse daha özgürdür; bir asalet unvanınız varsa, küçük dağları yaratmışsınız demektir. Her şey oyun, ama o oyun bile bizim eserimiz değil. Ya kendimiz tırmanmışızdır onun yanına, ya başkaları bizi çıkarmıştır ya da zaten dağın doruğundaki evde doğmuşuzdur. Bunun tam tersine, vadiyle doruğun göğe uzaklığı arasındaki farkı hiç önemsemeyen biri ne büyük bir insandır. Tufan suları etrafımızı sarmış olsa, bir dağ tepesinde daha rahat ederiz elbette. Ama Tanrı’nın laneti, Jüpiter’in öfkesi gibi yıldırımlarla ya da Eolos’un kızgınlığı gibi fırtınalarla inmişse yere, yukarıya hiç çıkmamış olmak daha iyi olur, kendimizi de en iyi yere yapışarak koruruz. Gerçek bilge, kasları yükseklere çıkmaya yatkın olan, buna karşılık, dünyaya dair bildiklerinden dolayı, çıkmayı reddeden kişidir. Gönlünde bütün dağlar onundur; durduğu yerden bütün vadilerin sahibidir. Güneşin altın rengi ışığa boğduğu dorukları, en yüksekte durup ışığı oradan alan insandan çok daha iyi görür o; ormanların üzerinde yükselen bir şato, vadinin dibinden hayranlıkla bakan biri için, şatonun salonlarında kendini esir gibi hisseden, yerini kanıksamış bir başkasına göre çok daha güzeldir. Böyle düşüncelerle kendimi avutuyorum işte, çünkü hayatta başka teselli bulamıyorum.
Sayfa 93 - Can YayınlarıKitabı okudu
Elbette ki, Batı fikir adamları ancak bu kadarını söyleyebilir ve: — Osmanlılar din ve milliyetlerinin vücut hikmetlerinin en büyük düşmanını, esir veya telef etmek mümkün iken salıverdiler! Diyemezdi. Bu manayı, Batı fikir adamlarına eş bir madde görüşüyle, asıl bizimkilerin, payitaht münevverlerinin ele alması gerekmez miydi? Halbuki, bakın,
69 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.