Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Cesaret ve asalet mi, belki siz de biliyorsunuz;
[...] II. Dünya Savaşı'nın çok ünlü savaş gemilerinden Graf von Spee, Montivideo Limanı'nın açıklarında tayfaları tarafından batırıldı. Onun komutanı da Arjantin'de bir otelde son mektubunu yazdıktan sonra, şampanyasını açtı yudumladı ve sonra "Yaşasın Almanya ", dedi, ve tetiği çekti. İşte böyle bir şey...
Sayfa 16 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları – 1. Baskı ~ Mart 2007, İSTANBULKitabı okudu
. Süleyman’ın üzerimde bıraktığı intibaı anlatmamı arzu edersiniz sanırım. Yılların ağırlığını hissetmeye başlamış olmasına rağmen davranışındaki asalet ve genelde dış görünüşü böyle uçsuz bucaksız bir imparatorluğun hükümdarına yakışır seviyede. Her zaman tasarruftan yana ve kendine hâkim. Hatalar yapmış olabileceği gençlik döneminde bile Türklerin gözünde suçlanmamış. İlk yıllarında dahi şaraptan uzak durmuş, Türklerin ekseriya düşkünü olduğu kötü alışkanlıklara kapılmamış. Onu en acımasızca tenkit edenler bile karısına aşırı derecede boyun eğmesinden ve sonuçta Mustafa’nın katlinden başka aleyhinde ileri sürülecek önemli bir şey bulamıyorlar. Bu zaafını da genelde karısının kullandığı aşk iksirlerine ve büyülere yüklüyorlar. Onunla meşru evlilik yaptıktan sonra kanunen hiçbir mani bulunmamasına rağmen cariyeleri olmadığına inanılıyor. Dinin ve geleneklerin katı bir muhafızı; onlara bağlılığı topraklarını genişletmek arzusundan aşağı değil. .
Reklam
“..Gençlik sahip olunabilecek en kıymetli şeydir.” “Bana hiç de öyle gelmiyor Lord Henry.” “Şimdi öyle gelmez. Günün birinde buruş buruş olup çirkinleştiğinizde, derin düşünceler alnınızda çizgiler bırakıp arzularınızın yangınları dudaklarınızı mühürlediğinde anlarsınız, hem de acı acı anlarsınız. Şimdi nereye gitseniz herkesi kendinize hayran
Sayfa 26 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 10. Basım, Çev. Didar Zeynep BatumluKitabı okudu
Süleyman’ın üzerimde bıraktığı intibaı anlatmamı arzu edersiniz sanırım. Yılların ağırlığını hissetmeye başlamış olmasına rağmen davranışındaki asalet ve genelde dış görünüşü böyle uçsuz bucaksız bir imparatorluğun hükümdarına yakışır seviyede. Her zaman tasarruftan yana ve kendine hâkim. Hatalar yapmış olabileceği gençlik döneminde bile Türklerin gözünde suçlanmamış. İlk yıllarında dahi şaraptan uzak durmuş, Türklerin ekseriya düşkünü olduğu kötü alışkanlıklara kapılmamış. Onu en acımasızca tenkit edenler bile karısına aşırı derecede boyun eğmesinden ve sonuçta Mustafa’nın katlinden başka aleyhinde ileri sürülecek önemli bir şey bulamıyorlar. Bu zaafını da genelde karısının kullandığı aşk iksirlerine ve büyülere yüklüyorlar. Onunla meşru evlilik yaptıktan sonra kanunen hiçbir mani bulunmamasına rağmen cariyeleri olmadığına inanılıyor. Dinin ve geleneklerin katı bir muhafızı; onlara bağlılığı topraklarını genişletmek arzusundan aşağı değil.
Sayfa 70 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
ruhtaki asalet kadar güzel bir şey var mıdır ki?
Ama benim de güçlü yanlarım var. İnsanların ruhlarındaki asaleti gören mükemmel gözlerim vardır. Böyle birini bulduğum zaman da onu kaybetmemeyi isterim.
Sayfa 44 - AyrıntıKitabı okudu
Ferdi Bey - Bir iki söze müsaade eder misiniz? Bahriye Hanım - Müsaade ne demek... Herkes hürdür, dilediğini söyleyebilir. Fakat yalnız aramızda açılan şeyin bir hak ve mantık düellosu olduğunu unutmayın, bahsi kaybeden silahını aşağı indirmelidir. Ferdi Bey- Şüphesiz... Bahriye Hanım- Buyurunuz... Ferdi Bey - Bendeniz bu gibi bir yerde,
Sayfa 13 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 3. BasımKitabı okudu
Reklam
Siz yalan diye bir şey mevcuttur, sanıyorsunuz. Hayır, yalan yoktur. Böyle meselede yalan olamaz. Ahmet Zamanî bugün için yalan olamaz, bilâkis hakikatin ta kendisi olur. Ne vakit yalan olurdu, bilir misiniz, hem de korkunç bir yalan? Eğer hakikaten bizim kendisine yüklediğimiz fikirlerle yazdığını söylediğimiz eserlerle on yedinci asır sonunda
"Çünkü genceciksiniz ve gençlik sahip olunabilecek en kıymetli şeydir." "Bana hiç de öyle gelmiyor Lord Henry." dedi Dorian. "Şimdi öyle gelmez. Günün birinde buruş buruş olup çirkinleştiğinizde, derin düşünceler alnınızda çizgiler bırakıp arzularınızın yangınları dudaklarınızı mühürlediğinde anlarsınız, hem de acı acı
İçimize böyle, herkesin kendine göre bir Hamlet'i girdiği zaman, yalanlara pek yakınızdır. Şu dakikada iki çift güzel söze yalan da olsa, inanabiliriz. Demek bu hal insanın çok akıllı olduğu an değil. Aptallık, delilik anıdır da diyemiyorum. Bu an usturanın üzerinde dur ma anıdır. Bir nevi sırat köprüsü. Bu anları yaşayan her insan şifasını da
Kadın esirlerin paylaşılmasında bazen anlaşmazlık doğar, aynı kadını (güzelliği nedeniyle) bazen birden fazla kimseler almak isterdi. Bu haller bazen Muhammed’in de başına gelirdi. Böyle bir halde tabii onun dediğine itibar edilirdi. Öte yandan esir kadınların güzellikleri kadar asalet sahibi olmaları da önemli bilinirdi. Çünkü bu suretle “iyi zürriyet” elde edileceği hesap edilirdi. Örneğin, Taif seferine katılanların çoğu Taifli kadınlardan çocuk edinmiş olma hevesine kapılmışlardı; çünkü Taifli kadınların çocuklarının akıllı doğacağına inanmışlardı.264 Bütün bunlar göstermektedir ki kadın, barış zamanında olduğu gibi, savaş zamanında da, tıpkı atlar develer ve benzeri hayvanlar, ya da mallar gibi, erkeğin ihtiyaçlarını, zevkini karşılamaya ve mutluluğunu yaratmaya yararlı bir şey niteliğinde sayılmıştır.
Reklam
Sana sahip olduğumu hayal etmiyorum. Neye yarar ki? Yoksa hayalimi halkın seviyesine tercüme etmiş olurum. Bir bedene sahip olmak, insanı sıradanlaştırır. Bedene sahip olmayı hayal etmekse (çok düşük bir ihtimal, ama) belki daha bile beter: Kendini sıradan biri olarak hayal etmiş olursun - bundan daha iğrenç bir şey olamaz. Mademki kısır olmak
Sayfa 416 - Olaysız Bir Özyaşam Öyküsü, 345 Başlangıç metniKitabı okudu
Burada etiketlemek isteyip de etiketlemediğim, birtakım okurlara ithaf edilmiştir
Arkadaş! dedi, sen, bu inkılâp içinde bir somnambül gibi yaşıyorsun. Evet, uykuda gezen bir adam gibisin! Yalnız kafandaki rüyaları görüyorsun. Halbuki bizim işlerimiz, sokağın mahsulüdür. Sokakta cereyan eden; kanlı, çamurlu, pis bir kavgadır. Ama sen, anladığıma göre, bir köylü aslından olmakla beraber, kendi kökünle de alâkan kesilmiştir. Ve
_Sık ve çok gülmek, zeki insanların saygısını ve çocukların sevgisini kazanmak, dürüst eleştirilerin takdirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetlerine katlanabilmek, güzelliği takdir edebilmek, başkalarındaki en iyiyi bulabilmek, sağlıklı bir çocuk, bahçelik bir arazi ya da daha iyi duruma getirilmiş bir sosyal durum yoluyla bu dünyayı
-Doğadaki dağların ıssız doruklarına ulaştığımızda kendimizde bir üstünlük hissederiz. Bütün varlığımızla, en yüksek zirveye bile tepeden bakmaktayızdır artık. Doğanın en azından böyle yerlerde bize sunabildiği en büyük şey, ayaklarımızın altındadır. Durduğumuz yerden ötürü, gözle görülür dünyanın krallarıyızdır şimdi. Etrafımızı saran ne varsa bizden aşağıdadır: Hayat alçalan bir yokuş, bütün heybetiyle yükselen o varlığın, o doruğun, yani bizim önümüze serilmiş bir ovadır.İçimizde kazalardan, kötülükten başka bir şey yok ve birdenbire edindiğimiz bu heybet de bizim değil aslında: Yukarıdayken bütün heybetimiz, boyumuzla sınırlıdır; oraya kadar çıktıysak, ayaklarımızla çiğnediklerimiz sayesinde olmuştur bu ve o kadar yükseğe çıkmamızı da, sadece aştığımızı sandıklarımız sağlamıştır. İnsan zenginse daha rahat soluk alır; ünlüyse daha özgürdür; bir asalet unvanınız varsa, küçük dağları yaratmışsınız demektir. Her şey oyun, ama o oyun bile bizim eserimiz değil. Ya kendimiz tırmanmışızdır onun yanına, ya başkaları bizi çıkarmıştır ya da zaten dağın doruğundaki evde doğmuşuzdur.Bunun tam tersine, vadiyle doruğun göğe uzaklığı arasındaki farkı hiç önemsemeyen biri ne büyük bir insandır.
_Tüm zamanların bilgeleri hep aynı şeyi söylemişlerdir ve tüm zamanların budalaları da tam tersini yapmışlardır. Ve bu durum bundan sonra da sürecektir. Bu yüzden Voltaire diyor ki: "Bu dünyayı, tıpkı dünyaya geldiğimizde onu bulduğumuz gibi, aptal ve kötü bir biçimde terk edeceğiz." _Felsefede, politikada, edebiyatta ya da sanatlarda,
69 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.